18 Ekim 2005 Salı

DEPREM !

29 yaşındayım ve bu yaşıma gelene değin defalarca deprem yaşadık ama hiç biri dün yaşadığım heyecanı yaşatmadı bana. Ben genelde soğuk kanlıyımdır, kolay kolay panik olmam ve beni korkutacak deprem ancak binaların yıkıldığı ortalıkta yardım bekleyen insanların göründüğü depremdir. Dün izmirde yaşanan depremde sarsıntının dışında bir şey yaşanmamasına ve gözle görülür zararlanmalar olmamasına rağmen büyük panik yaşandı.
Sabah meydana gelen ilk depremi yolda olduğum için hissetmemiştim. Allah duyurmasin derler ben tam binanin onundeydim deprem sirasinda ve
hicbirsey duymadim. dekanlik binasina girdigim anda herkes panik halde bir seylerden bahsediyor. Ne oldugunu anlamadim sonra dersliklerden ogrenciler
ciktilar panik halde hepsinin elinde cep tel. kosaradim derslikleri bosaltip kendilerini sokaga attilar. O zaman anladim deprem olmus :( Merdivenlerde is arkadasim ile karsilastim herkes binayi bosaltinca o da ne yapacagini sasirmis almis cantasini bari ben de cikayim demis. Birlikte donduk buroya. Öğleye kadar sarsıntılar devam etti. Biz de türlü deprem hikayesi anlattık durduk birbirimize, gülmece bile yaptık.
Öğle paydosunda yemekhaneye giderken Ebru yemekhanenin bodrum
katta oluşundan duyduğu rahatsızlığı dile getirdiğinde bile gülüyordum. oca hastane yıkılır da kliniklerin tamamı yemekhanenin üstüne çökerse... Hasta yatakları ve serum şişeleri arasında sıkışır kalırız neyseki doktorlarımız başımızda olacak diye makara yapıyorum. Yemeğin sonuna doğru 5,9 şiddetindeki depremi yaşadık. Önce hafif bir titreme oldu ve sallanıyoruz dedik. Ardından ön masalardaki 5-6 kadının sanırım hemşireydiler ellerindeki tepsileri can havliyle masaya bırakıp kapıya doğru kaçtıklarını gördüm. Herkes donup kalmıştı. Ellerinde yemek tepsileri yemeklerini yeni alanlar, içeriden kapıya doğru koşanlar ... ortalık mahşer yeri gibiydi. Ancak birkaç dakika içinde toparlandık. Baktık kırılan dökülen bir yer yok yemek yemeğe devam ettik.
Oğlumun kreşi de hastane bahçesinde olduğundan haydi çocuklarımıza gidip bakalım dedim. Ebrunun kızı da Yağızın bir altı sınıfındaydı. Çocuklar uyumuşlardır diye düşünerek kreşe gittik. Bir de ne göreyim çocuklar pijamaları ile koridorda sıralanmışlar. Telefon gelmiş binalar boşaltılacakmış. Yağız koşarak yanıma geldi. Çocuk neşe içinde bahçeye çıkıyoruz oyun oynayacağız diyor. Ebrunun kızı ise üstüne kakasını yapmış. Ebru altını temizleyelim diyor bakıcı şimdi altını mı temizleyeceğiz diye soruyor. Ebru içeriye kendisi geçti ben temizleyim dedi. Ben Yağızla bahçeye çıktım. Çocuklar kum havuzuna oturtuldu. İçeride yetmiş tane 3 yaş altı çocuk var ve kreş müdürü nasıl panik, onun paniği beni korkuttu kollarına ikişer çocuk alan kedi yavrusu taşır gibi çocukları alıyor dışarıda sınıf teyzeleri çocukların başında bir taraftan minder taşınıyor diğer taraftan bahtaniyelere çocuklar ikişerli taşınıyor ve velilerin hiç birine ulaşılamıyor telefonlar kilitlenmiş!Yağız gayet sakin olunca arkadaslarının yanına oturtup kreşe koştum. İki çocuk da ben aldım koşarak bahçeye getirdim. Çocuklardan erkek olanı yüzüme bakıp bakıp ağlıyor. Sarıp sarmalıyorum ağlama bebeğim diyorum ama nafile. Gelen her çocuğu yorgana ya da bahtaniyeye sarıyoruz ama uyku sersemi çocuklar, üstlerinde pijama ve ceketleri var ama hepsi de buz gibi oldular. Ve küçüklerin hepsi ağlıyor. Hepsi bakıcılarına koşuyor ama bir bakıcı kollarıyla en fazla dört çocuğu sarmalayabiliyor. Elimizin kolumuzun yettiği çocuklara sarılıp, sakinleştirmeye çalıştık. Kısa sürede boşaldı okul. Bu kez her çocuğu kundaklar gibi bahtaniyeler bohça yapıp yan yana dizdik. Çok üşüdüler çünkü. Ben ve Ebru çocuklarımızı alıp bürolarımıza gittik. Bu kez dekanlık binasına giremedik. Bina boşaltılmış ve bizi yukarıya salmıyorlar. Çıkmalıyız telefon edeceğiz diyerek çocuklarımızla merdivenlere yöneldik. Bu kez çocukları aşağıda bırakın dediler. Yaz işlerinden bir memur arkadaş Ebrunun kızını kucakladı. Çocuğu bana bırak, sen yukarıya çık, dedi. Ebru kızım başkasıyla durmaz dese de durur, durur diyerek aldılar çocuğu. Yağız'ı da daha önce hiç görmediğim bir memur arkadaş kucakladı. Bayan siz merak etmeyin ben sizi tanıyorum. Kapının önünde olacağım. Siz de oyalanmadan hemen aşağıya inin binalarda durmak tehlikeli dendi. Koşarak büroya geldik. Çocuğum pijamalarıyla aşağıda tanımadığı birinin kucağında hemen büroyu, bilgisayarları kapattık. Telefonlar kilitlendiği için kimseye ulaşamadım. Eşim nerede bilmiyorum. Bahçede beklerken eşim geldi. Bir saat kadar bahçede bekledikten sonra evlerimize döndük. Ama trafik felç olmuştu. Nasıl panik vardı... Okullar tatil edilince herkes çocuğunun okuluna ulaşmak durumunda kaldı ama normalde on dakika sürmeyen mesafelere saatlerce ulaşılamadı. Otoparklarda arabalar tıklım tıklımdı. Herkes çantasını , yiyeceklerini almış arabalarında bekliyordu. Biz de arabamızın deposunu fulledik. Ama daha sonra evde (Gaziemirde eşimin dayısındaydık) oturduk. Ve çocuğumuz hiçbirşey hissetmedi.Kaldı ki iki buçuk yaşındaki bir çocukla arabada saatler geçirmek, onu orada oyalamak, yedirmek vs. evde kendi başına deprem paniği yaşamaktan daha zordu. Gece saat on gibi evimizi dönerken telefonumuza kontör almak istedik. Ama hem gaziemir hem de bucada her dükkana gidip kontör sorduk ve tek yanıt aldık: Kalmadı! İnsanlar kontör ve yiyecek stoklamışlardı. Koca bucada ne kontör ne de yiyecek ekmek bulamadık. Evimize döndük. Gece tekrar sarsıntı yaşamadık ve baş ucumuza acil durumda gerekenleri koyup eşofmanlarımızla uyuduk. Çok şükür sabaha kadar deprem nedeniyle uyanmadık. Şimdilik de sakin bvir şekilde günlük hayatımız devam ediyor. Allah başka felaketler göstermesin!

Hiç yorum yok: