20 Haziran 2007 Çarşamba

NE ZAMAN BÜYÜDÜM BEN ANNE?

Epeydir yazamıyorum, yazmam, anlatmam gerekenler hayli birikti kafamda ama son günlerde değişen ruh halim nedeniyle yazacaklarımın önüne başka şeyler geçiyor. Öyle ki şu anda fonda Erol Evgin'in "işte öyle bir şey..." şarkısı da varken ... Bu parça alıp götürüyor beni .... Evet her dinlediğimde beni alıp götürüyor buralardan ve gözlerim doluyor, ardından Belkıs ÖZENER'den "Nasıl geçti habersiz " çalıyor, parçanın önüne Tarık Akan ve Hülya Koçyiğitin birlikte oynadıkları bir türk filminden repliği de var, göz yaşlarımı tutamıyorum.

Bekarlık yıllarım... sanırım liseye gidiyordum, süslü teyzoşumda sanırım benim yaşlarımdaydı, ev kalabalık annemin diğer kızkardeşleri de var. süslü teyzoşum eskilerden kalma fotoğrafa bir üne bakıyordu.Aalbümün ilk sayfaları siyah beyaz sonra renkleniyor, anne ve babamın gençliği, sonra bizim küçüklük fotoğraflarımız var, süslü teyzoşun oğluşu ise aşağı yukarı balböceğim kadar, halının üzerinde oynuyor. Teyzem sakin sakin albümün yapraklarını çeviriyordu, başını bize çevirdiğinde gözleri sırılsıklamdı, babama döndü, sanki o gün babamı ilk kez görüyormuş gibi "enişteee, senin saçların ne kadar beyazlamış" deyip ağlamayı koyuverdi."İşte öyle bir şey" fonda ve ben yine bu sahneyi hatırlıyorum teyzemin göz yaşlarını hatırlayıp benim ağlayasım geliyor :"hani eski bir resme bakar ya insan, hani yılları sayar da birden, gözleri dolar aniden.. işte öyle bir şey..." Hayatımdan kesik kesik sahneler geliyor gözümün önüne,bugüne dönmek istediğimde sadece balböceğimi hatırlıyorum, oğlum dört yaşımda şimdi ve bana ait bir çocuk, ne zaman büyüdüm ben???

Bir sürü şey geliyor aklıma, dün akşam gruptaki kızlarla iş çıkışı buluşması yaptık. Kızların çoğu bir kaç yıllık arkadaşım yılda bir kaç kez toplanıyoruz. Ben epeydir katılamamıştım buluşmalara. Dün çok keyifli saatler yaşadık.Sohbetimize kahkahalar eşlik etti. Oradaki arkadaşların çoğunu hamilelik döneminde edinmiştim, şimdi aşağı yukarı yaşıt çocuklarımız var. eski buluşmalarımızı yad ettim içimden koca göbeklerimizle doğum şeklimizin ne olacağı, hangi dr.un sezaryen, hangisinin normal doğuma yönlendirdiği baş konumuzdu, sonra kucaklarımızda bebeklerimiz bu kez koca göğüslerimizle toplandık , bu kez ek gıdaya geçenler, kimin çocuğu neyi yiyor muhabbeti vardı, sonra bezden kurtulma manzaraları. Dün akşamsa biz 4 yaş çocuğu olan annelere şöyle bir baktım da her birimiz bakımlıydık, artık saçlar ya boyalı, röfleli, giyim tarzımız oturmuş, spor giysiler üzerimizde, çocuklarımız ya anaokulu ya da kreşe devam ediyor, yani diyeceğim bir çok şey oturmuş artık hayatımızda, çocuklarımız bireyselleşmiş. Hatta dün konuşulan konular:" yıl sonu müsamereleri, çocuklarımızın ilk aşkları, karşı cinsi keşifleri ve tutumları..."

Gerçekten aşmışız bir çok şeyi.... Bu arada tam şeftali yerken, hani şöyle elinizde meyve tabağı ve sulu sulu bir şeftali suyunu toparlamaya, akıtmamaya çalışarak yenirken, özellikle yarık bir şeftaliyse birden şeftaliyi ısırmak üzereyken bir böceciğin yürüdüğünü görüverirsiniz ya. işte ben buna sinir oluyorum, bu arada bunu da belirteyim. Hatta o böceğin şeftalinin muhtelif yerlerinde ayak izinin bulunabileceğini düşünüp ... yani şeftali keyfim yarım kalıyor ve her şeftali yiyişimde aynı manzara tekrarlanıyor. Bu arada ben blogumun isimini "şeftali böceği" şeklinde değiştirsem mi??? hatta şöyle de yazarım "ben bir şeftali böceğiyim... Sürpriz şekilde pembe bir şeftalinin üzerinde aniden... vs vs. neyse fena fikir değil gibi...

Bu postta aslında Cansunun iyileştiğini, bu süreçte hayatın inişli çıkışlı temposuna ayak uyduramayan bünyemi, son günlerdeki ilaç kombinasyonlarımı falan yazacaktım... onlar da başka postta artık. Sevgiler...