14 Kasım 2007 Çarşamba

ÖMRÜMDEN ÖMÜR GİTTİ

Bugün on bucuk gibi oğlumun okulundan hemşire aradı, bal böceğim biraz kusmuş, sonra da fenalaşmış, o anda bilinç kaybı olmuş dedi. Okul doktorunu arayıp bilgi vermişler, doktor, acile götürsünler demiş. Herhangi bir enfeksiyonu var mıydı, genel durumu evde nasıldı diye sordu, hemen hazırlanıp çıktım. Allahtan okulun binası hemen arkamda, bu arada esimi arıyorum ne odası, ne de cebi cevap vermiyor. Okula gittim hemşire ve öğretmenleri durumu özetlediler, oğlum gayet iyiydi, koşarak geldi anneee bak parmağıma batticon sürdüler dedi, öğretmeni hemen o, önemli değil diye geçiştirdi. Eğilip baktım, tırnağının hemen yanında şeytan tırnağı gibi bir şey olmuş da oradaki bir parça et çekilmiş, kopmuş gibi görünüyordu. Olayı anlattılar: Boyama yaparlarken oğlum durgunlaşmış, öğretmeni yanına gittiğinde yüzünün bembeyaz olduğunu görmüş, ayni anda kusmuş ve kendinden geçmiş. Parmak uçları ve dudakları morarmış, bir sura hiç bir şeye cevap vermemiş. Hemşire ben geldiğimde düzelmişti dedi. Hemen çocuğu alıp acil yerine çocuk kliniğine götürdüm, bu arada eşime ulaşamıyorum, neyse bildiğim iyi bir prof vardı ona gidip, anlattım böyle böyle olmuş dedim, fizik muayene yaptı güzelce, Ateş yoktu, düşme çarpma her hangi bir şey olmamış, kahvaltıda yumurtalı ekmek, kaşar peyniri ve süt verilmiş. K. Bey fizik muayenede her şeyi iyi buldu, nörolojik ve kardiyolojik bir sorun olabilir mi diye düşündük. Kalbini dinledi, kalp atışları normaldi, hemogram değerine bakalım, herhangi bir enfeksiyon var mi dedi. Bu arada en önemlisi arkadaşlar çocukta ense sertliği olup olmadığını kontrol etti. Bunun için çenesini göğsüne değdirmesini istedi,. Belli hareketler yaptırdı, parmağını göz ile takip, kolları iki yana açma, eğilme kalkma gibi, havale üzerinde durduk sonra bazen ateş olmadan da havale geçirilebiliniyormuş. Bu nedenle çocuk nörologlarının görüşünü istedi. Kan verdikten sonra eşime ulaşabildim. İlk anda K. Beyden korkulacak bir şey olmadığını öğrenince biraz rahatlamıştım. Bu kez çocuk nörolojisinden bir nörologa gittik. EEG çekimi de yapılsın, şüphe kalmasın dedi. EEG çektirdik. Çok şükür tüm tetkikler temiz çıktı. Ne oldu, niçin kustu, niçin bilinç kaybı, senkron yaşandı diye düşünürken nörologa parmağını gösterdi. Ne oldu buraya dedi doktor, kanadı dedi, batticon sürdü öğretmenim dedi, ve çok şükür olay aydınlandı. Parmağı kanadıktan beş dakika kadar sonra kusma ve fenalaşma görülmüş.
Büyük ihtimalle benim oğluşu kan tutmuş, diğer bir nokta ise Batticon içeriğinde IYOT bulunması sebebi ile alerjik bünyelerde bu gibi reaksiyonlar verebiliyormuş. Herkeste kullanılmazmış. Dikkatli olunması gerekirmiş. Bildiğim kadarı ile allerjik bir tepkisi yoktu ama bunu da öğrenmiş olduk. Ama eşimi ve eşimin babasını kan tutarmış.
Ömrümden ömür gitti resmen. EEG çekimi sırasında çekim uzun sürünce uyku saati de geldiği için uyuyakaldı. Uyur vaziyette okula bıraktık. Simdi işyerimdeyim ama elim ayağım tutmuyor. o anda çok sakindim, tek tek ihtimaller üzerinde durarak, gerekli yerlere hep yalnız götürdüm. Havale, menenjit, kalp sorunun dan tutun da lösemiye kadar ihtimaller üzerinde duruldu. Zaman öyle hızlı aktı ki benim için, bir yandan oğlum elimden tutmuş bıcır bıcır konuşuyor, ona bir şey çaktırmamaya çalışıyorum. Diğer yandan kafamı toparlamaya çalışıyorum. Her şey bitti, olay aydınlandı ama ben simdi sersem gibiyim.
Az once oglumu okuldan aldim, bir sure isyerimde birlikte vakit gecirecegiz. Okul hemsiresi ile gun boyu telefonlastim. Hemsire bir kac saniye kadar cocugun gozlerinin gormedigini ve baygin olmadigini ama sok halinde konusamayip duymadigini soyledi, ogretmeni batticon surdum, kucuk bir cizikti diyor ama surekli parmagina bakiyordu, faaliyet masasina oturdugunda boyayi eline aldi ve fenalasti diyor. Eczaci arkadasimin verdigi bilgiye gore Batticon bu tur reaksiyonlara sebep olabiliyormus.
Dusundukce neler yasadim diyorum. Oglumun saclarinda halen EEG cekimi sirasindan kalan vazelin ve pamuk parcalari var...
İlik bir dus ve uykuya cok ihtiyacim var...
Allah hepimizin çocuklarını görünmez kazalardan, hastalıklardan korusun.
Herkese sağlıklı günler...

12 Kasım 2007 Pazartesi

BALBÖCEĞİ VE 10 KASIM


Resimleri artık iyice şekillenmeye başladı. Geçenlerde çizdiği bir resim hakkında aramızda şöyle bir diyalog geçti:

- Anne baaak, resim yaptım.

-AA çok güzel olmuş, harikasın. peki bu resimdekiler kim?

- Şu benim, yanımdaki de Işıl, şu da bizim çocuğumuz. O bir kız çocuğu.

- Hımmm, Işıl ve sen yan yanasınız, çocuk biraz daha uzakta.

- Anneeee, yanında biz varız, bir şey olmaaaaaaz!!

( Bu cevabı alınca afalladım. Ardından yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı, yıllar sonra yapacağımız bir konuşma bu gün karşıma çıkıvermişti.)

10 Kasım anma törenlerine yaklaşık iki hafta kala öğretmenimiz 4 satırlık bir şiir verip, ezberletmemizi, okuldaki törende okuyacağını söyledi.

Şiir şöyle:

Ey sevgili büyük Ata

Rahat uyu etme tasa

Seviyoruz, seveceğiz

Bilki her an seninleyiz!

Sınıftaki seçmeler sırasında bal böceği, Ey sevgili büyük Ata kısmını yüksek sesle ve öyle büyük bir coşkuyla tekrarlamışki, öğretmeni kendisini seçmiş. Kendi ilk okul yıllarımı hatırladım. Her yıl mukahhak bir şiir okurdum. Kürsüye çıktığımda boğazımı yırtarcasına haykırırdım. Amcamın evi okula yaklaşık 15 dakika uzaklıktadır. Bir gün kuzenlerim, ben şiir okuduğumda evden duyduklarını söylemişlerdi. Balböceğim bu durumda birazcık bana benzemiş görünüyor.

Törene bir iki gün kala evde yemek sonrası şiir okutmaya, törene hazırlamaya başladık. İlk iki satırı gayet güzel, coşkulu okuduktan sonra, üçüncü satırda kelimeleri karıştırıyor:

-Veriyoruz , vereceğiiiizzzz

-Annecim seviyoruz, seveceğiz olcaktı, yanlış oldu.

-Anne tamam baştan:"Eyy sevgili büyük Ataaa ........ veriyoruz, vereceğiiiiizzz

-Annecim bir şey verdiğimiz yok, sadece seviyoruz diyeceksin, hani biz Atatürk' ü çok seviyoruz ya şimdi seviyoruz, ileride de seveceğiz anlamında. Haydi bakalım. Bir kez daha

Bu kez ilk iki satırı gayet güzel okuduktan sonra, üçüncü satırda duraksayıp , yüzüme bakıyor, hah oldu doğru okudu, dördüncü satır:

- Şimdi her an seninleyiz!

-Olmadı annecim bilki diycektin.

- Bilki değil anne, şimdi

- Yok oğlum " Bil ki her an seninleyiz" diye söylemelisin.

-Anne yaa hiç bilki olur mu, bilki ne demek (bilki derken aynı tilki der gibi söylüyor :) ) Doğrusu şimdi olmalı bence.

- Hayır annecim bil kiii, yani bilmekten geliyor, bil! bilmece bilmek gibi, öğrenmek gibi, bilki her an seninleyiz. Hatta bak şöyle okumalısın, elini sol tarafa kalbinin üzerine götürerek okursan çok anlamlı olur. Çünkü Atatürk, kalbimizde ve sen şiirinde Atatürk' e kalbimizde olduğunu bil! diyorsun. Anlaştık mı?

Tören sabahı okula giderken yol boyu şiirini tekrarttırdım, son satırda elini kalbinin üzerine götürp, bittiğinde selam verecekti. Okula varmadan çiçeğimizi aldık. Sabah kahvaltılarını yedikten sonra okul önünde sıra oldular, tren gibi dizilip, hep birlikte Atatürk büstüne gittiler, herbiri büste çiçek koydu, Atatürk' e marşlar söyleyip, öpücük gönderdiler, el salladılar.

Sıra okunacak şiirlere geldi. Ben gözlerim dolu dolu izledim töreni, kocacım da benimleydi, bol bol fotoğraf çektik. Kürsüye arkadaşı yiğit ile birlikte çıktı. Ortalığı çınlatan bir sesle başladı. Üçüncü satırda göz göze geldik, nefes aldı ve devam etti. Doğru okudu. Sonunda da güzelce selam verdi.

Öğleden sonra Atatrürk müzesini ziyarete gittiler, dönüşte bize müze ile ilgili izlenimlerini anlattı. Atatürk' ün kayığını ve kullandığı bazı özel eşyalarını görmüşler. Gün boyu Atatürk hakkında konuştuk. Oğluma geçmişi o karışık, çalkantılı günleri, ülkemizin vahim durumunu anlatıp, sonra Ata' nın bir güneş gibi ülke kaderine doğuşunu ve zafere giden yolu anlayabileceği cümlelerle özetlemeye çalıştım. Odamızın duvarına kendi seçtiği bir Atatürk resmini birlikte astık. Malesef bu güne baktığımda, duyduğum utancı ve kahrolmuşluğu oğluma ifade edemiyor, duygularımı gizlemeye çalışıyorum :(

7 Kasım 2007 Çarşamba

DİŞ YAPIM ÇALIŞMALARIM

Karşıma bir iyilik perisi çıksa ve kendisinden ne dilediğimi sorsa şu günlerde verecek tek cevabım var: Mükemmel dişler!!
Ağzımın içi Büyükşehir belediyesinin yol yapım çalışmalarını sürdürürken oluşturduğu manzaralara benzer bir halde. Çocukluğumdan bu yana bir ayağım hep dişçidedir.
İlk okul beşinci sınıfa devam ediyordum. Sınıf içinde gülerek koşarken ayağım takıldı, düştüm. Ağzım açık olduğu için ön dişlerimi sıranın arkasındaki demire çarptım, önden iki dişim kırıldı. Oluşan travma nedeniyle 11 yaşımda cerrahi takip ve kaplanmış dişlerle tanıştım. Zaten problemli ve zayıf olan diş yapım bu kaza sonucu iyice azıya aldı. Dişçi koltuklarından hiç uzak kalamadım.
Orta okula giderken oturduğumuz semtte evimize yakın bir diş hekimi edinmiştim. Randevu saatlerinde bisikletime atlar, haftanın birkaç gününü sahil manzaralı muayenehanede geçirirdim.
Sonra duayenim, cerrahım Tayfun Bey!! 13 yaşımdan bugüne değin benim tedavimle ilgilendi. Son derece de esprili bir insandır. Çocukluğumu, lise yıllarımı, nişanlılığımı, gebelik dönemimi… bu dönemlerin her birinde ben dişçide olduğumdan gayet iyi bilir. Beni her görüşünde yanımda bulunanlara espriyi patlatır: “En iyi hastamdır, beni hiç bırakmaz. Ağzı beni emekliliğime kadar idare eder. Hatta oğlum diş hekimi olursa ona da devreder.”
Üniversite yıllarımda özel muayenehaneye gitmek trafikte zaman kaybı yarattığından okula yakın diye kampüs içindeki diş hekimliği fakültesine gitmiştim. Stajyer bir öğrenci takip ediyordu. Sene başından sonuna kadar dişlerimle ilgilendi. Dönem sonunda, son dolgumu yaparken duygulu bir şekilde; “size öyle alıştık ki buranın, bu koltuğun dekoru gibi oldunuz, arada ziyaretimize gelin, sizi çok arayacağız” demişti. Kendisinin ilk hastasıydım, ancak öyle tecrübeli bir hastaydım ki, ilk günlerde aeratöre uygun uçları takmasına falan yardım ediyordum.
Bu günlerde tilkinin dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına dönüşü gibi yine diş hekimi koltuklarında yerimi aldım. Az önce konuyla ilgili üç uzman hekim, diş maketimi evirip çevirip inceleyerek, masada duran röntgen filmlerime defalarca bakarak tartışa tartışa tedavi planımı oluşturmaya çalıştılar. Sonuçta son derece zahmetli ve maliyetli geçecek üç ayın sonunda üst ön dişlerimin tamamının (yaklaşık 7 diş) protez kaplamalarla donatılacağını öğrenmiş bulunmaktayım. İçinde bulunduğumuz koşullarda en iyi sonucu verecek ve beni 10 yıl kadar dişçi koltuklarından uzak tutacak hem estetik hem de kullanışlı sonucu yakalamaya çalıştıklarını açıkladılar. Oldukça da özenli davranıyorlar. Haydi bakalım yeni bir maraton süreci…
10 yıl mı??? Beni 10 yıl dişçiden uzak tutacak sonuç mu????? Gelir geçer çözümler yerine, noktalama koymak mı ?? Ben 2 yıla razıyım. 10 yıla 10 kere şapka çıkarır, 10 göbek atarım.!!
Birikmiş bayram paralarım, ilk maaşım, maaş zamlarım …vs hep ben daha elimi süremeden diş hekimlerinin pamuk ellerine bırakılmıştır. Kendim dişçi olamadım bari bir diş hekimiyle evlenseydim. Niye olmasın, model model dişler yapardı bana. Her kıyafetime ayrı renkte dişler kullanır, her davete farklı modellerle katılırdım :)))