2 Ağustos 2004 Pazartesi

DOĞUM HİKAYEM VE İLK GÜNLERİMİZ ...

Merhabalar ben 28 yaşında çalışan, dünyalar tatlısı bir oğlancık annesiyim.Anneyim!
Eşimle aynı kurumda çalışıyoruz İşe başladığım ilk gün tanışmış birkaç ay sonra da flört etmeye başlamıştık.Elmanın diğer yarısını bulduğumuzu düşündük ikimiz de ve yedi ay nişanlılıktan sonra evlendik.
Evliliğimizn dördüncü yılında artık bir bebeğimiz olmasını çok istiyordum Bundan önce çalışan anne olmanın zorluklarını düşleyip bu isteğimi hep
ertelemiş hiç olmazsa maddi açıdan daha rahat günlerde çocuk yapmalıyız diye düşünmüştüm.Ve 2003 yılının Haziran ayında son kez adet gördüm daha bir hafta gecikmesine rağmen içimden bir ses hamile olduğumu
söylüyordu.Öyleki gebelik testinde ancak kandan bakıldığında gebe kaldığım anlaşıldı ve ben bu müjdeyi doğum günüm olan 26 temmuzda aldım. Hemen bir kadın doğum doktoru bulduk.Ve oğlum daha 7 haftalıkken ilk
kontrole gittik o gün onun ilk kalp atışlarını gördük(çok minik olduğu için henüz kalp seslerini dinleyemiyorduk).
Sonrası macera dolu günlerdi....Doktor kontrollerini iple çekiyorduk. Bebeğimizi ultrasonda görmek, gelişimine tanık olmak çok heyecan vericiydi.Doktor rutin izlemlerini tamamlayınca ekranı bana çevirip
anlatıyordu ve her kontrolde eşim ve ben hayretle onu dinleyip bebeğimizi izliyorduk. Eşim sağlıkçı. Biz çok komik bir anne-baba adayı idik daha 13. haftada dr. ense kökü testi için bizi hastaneye gönderdi eşim de dr. ile birlikte idi.Test bitince dışarıya çıktığımızda "maşallah kereta öyle tombişki..." diye görüntüleri anlattı. Ben ağzım kulaklarımda neşe ile
dinliyordum.Eve gidince aile büyüklerine telefonlar açıldı bebek tombişmiş Özgür gördü hatta yüzü dedesine benziyormuş biraz kızkardeşime... (dedesi ve teyzesi sevinçten uçuyorlar, bir taraftan da teknolojiye
hayret ediyorlar çünkü daha karnım bile çıkmadı) Eşim anlatıyor da anlatıyor. Sonucu doktora göstermek için gittiğimzde öğrendik ki.. Bebeğimiz daha 7mm imiş. Eşim o görüntüleri dev ultrasonda izlemiş çünkü yapılan testde 7 mmlik bebeğin ense kökünün üzerindeki su miktarını ölçüyorlarmış. Yaptığımız yorumlarla Dr. u epey güldürdük...
İnternetten tüm anne ve çocuk sitelerine giriyor aldığım çıktılarla neredeyse kalın bir ansiklopedi oluşturuyordum. Bu arada kendime bakmayı hiç ihmal etmedim. Her zaman çok zayıf olan ben birden bire
iştahlı bir kadın olmuştum. Bir gün annem babama dönüp "kızımızın bir gün böyle kimseyi üzmeden yemek yiyen iştahlı biri olabileceğini hiç düşünemezdik" deyişi hala gözümün önündedir.Ancak çok hafif bir hamilelik geçirdim sürekli hareket ediyordum sivri bir göbeğim
ve birazcık dolgunlaşan kalçalarımın dışında hamileliğin rahatsızlık veren şikayetlerini çok eser miktarda yaşadım.öyle ki kalın kabanımın altından
hamileleğimi sezemediklerinden olsa gerek otobüs ve metroda hiçbir zaman yer vermediler!
Hamileliğimin başlarında hep bir kızım olacak zannettim. Sürekli ekşi yiyordum ve büyükler karnımın şekline vs. bakıp "kız doğuracak" diyorlardı. Aylarca kız isimleri aradım.Ancak dr. bir gün bebeğimin erkek
olacağını söylediğinde "ama benim kızım olcaktı" deyiverip bu denli kesin tanıyı kendi kendime nasıl koyduğumu dr. açıklamaya çalışırken kendimi pek komik hissetmiştim. Erkek bebek fikrine uzun zaman alışamadım. Bir dönem bunun şokunu yaşadım. Her kontrolde dr.a "halen erkek mi?" diyordum.Levi Bey' in önerileri ile hayallerimi değiştirdim. Birde anne
karnında iken her şeyi hisseden bebeğimin "benim onu istemediğini düşündürtebileceğim" endişesi ve kendimi suçlama duygudurumları ile oğluşuma yavaş yavaş merhaba demeye başladım. Onun tekmelerini hissetmek ve ona alışveriş yapıp yavaş yavaş gelişine hazırlanmak çok heyecanlıydı.Çok da keyifli. Nasıl bir şey dünyaya getireceğimi çok
merak ediyordum evde dinlenirken sık sık odada, mutfakta koridorda emekleyen,minik ayaklarıyla gezinen bebeğimi hayal etmeye çalışıyordum.
Onun odası üzerinde öyle yoğunlaştım ki alamadığım ki illede gardroplu bebek odası almalıyız diye tutturmuş hatta bunu tutku haline getirmiştim.Alamadığım yapamadığım her şey için derin üzüntü duyuyordum. herhalde hamilelik ve doğum stresini böyle yansıtıyordum. Şimdi düşününce hepsi çok gereksiz geliyor. Sonunda büyükannelerin çabaları ile ona güzel bir bebek odası hazırladık (ama doğumdan bir gün önce)
İkinci takıntım isim! oldu. Ona iki isim koymayı düşünmüştük. İlki Babasının isteği üzerine dedesinin adı olacaktı (Kamran) ikincisi ise birlikte
koyacağımız bir isim. Aylarca oğluma isim aradım.Bir gün beğendiğimden ertesi gün vazgeçiyordum. Ya da bir kaç hafta tamam şu deyip sonra"ya daha güzel beni bir anda cezbeden bir isim buluverirsem" diye düşünüp
kararsız kalıyordum. Hatta en güncel bilgileri kreşlerden alabilirim diye düşünüp bir gün çocuk kreşlerinden birinin sınıf listelerini taramayı yada
kreşin en güzel erkek çocuğunun yanına gidip" söyle bakalım senin ismin ne?" demeyi ciddi ciddi düşünmüştüm.
Nihayet sıra doğum iznine ayrılmaya gelmişti. O gün işyerimde herkesle yarı vedalaştım. Sağ olsunlar işyerimdeki bayanların hemen anlatıverdikleri kendi doğum hiyakeleri (acıklı ve bol çığlıklılarından) ve bana kırılacak cam muamelesi yapıp beni gören herkesin "Canıııııımmmmm Allah ikinizi de sağ salim kurtarsın" sözlerini duydukça o gün ilk kez kendimi ölüme çok
yakın hissetmiş ve masamı toparlarken belki de bir daha oraya hiç dönemeyeceğimi düşünerek yarı ağlamaklı eve gitmiştim. Doğumdan ilk kez o zaman ciddi ciddi korktum!
Doğum iznim çok güzeldi. Komşularımla sabah kahvaltıları, alışverişler... Her günüm çok yoğun geçiyordu geriye kalan zamanlarımda elimden geldiğince temizlik yapıyordum doğumla birlikte gelecek olan misafirlerime rezil olmamak için dip köşe temizliyordum. 37. hafta kontrolümde dr. çok kesin konuşmamakla birlikte benden NST yaptırmamı istemiş belki önümüzdeki hafta sonuna bir sezaryan tarihi belirleyebileceğimizi söylemişti.Bu arada yan dairedeki komşumda hamileydi ve benim NST için
gideceğim gün onun hastaneye yatışı olacaktı ertesi gün de bebek doğacaktı.Ben yine öğleye kadar temizlik yapıp eşimin mesai bitiminden sonra oğluma uyku seti ve perde almak için alışverişe çıkmıştım. O gün Eşimi İzmir in ünlü Kemeraltısında tam 4 saat dolaştırmışım.Eve döndüğümüzde külçe gibi yatmıştım. Çok yorulmuştum. Sabah komşum hastaneye gidecekti erkenden zilini çalarak "doğum yapacak kadın bu kadar çok uyur mu?" daha hazırlanmamışsın diyerek uyandırdım. Onu hastaneye hep birlikte uğurladık "gelip hem sana hem bebeğe bakarım benim daha zamanım var" sözlerime o gülerek "sen benle bir doğuracaksın
gör bak" diyordu ve gülüşüyorduk...
Kontrole gittim karnıma bir kemer geçirip bebeğin her tekmesinde elimdeki butona basmamı tembihlediler. Eşimle hem sohbet ediyor hem de testin bitmesini bekliyordum ki test sonuçlarını okuyan asistan
heyecanlandı "sizi bugün gözetim altında tutabiliriz" diyerek az sonra hocaları ile başıma toplandılar. Özetle söyledikleri "bebeğim artık doğmak istiyormuş" Israrla sonuçları pek güvendiğim dr. okutmak istediğimden dr. durumu açıklayan not yazdırıp yanlarından zor zar ayrıldık. Neler oluyordu?
Doktoruma ulaştığımızda duruma o da şaşırdı. Bebeğin kalp atışları değişmiş sıkılmış doğmak istiyormuş. Ben paravanın arkasında giyinirken doktorumuzun eşime "hemen hastaneye yatışını yapalım yarın sabah bebeği alırız, sonra normal doğum olur ve bunu istemiyoruz" dediğini duyuyordum.(normal doğum benim için riskli idi ve epidural sezaryen kararı almıştık daha önce)Eşim: "hocam daha çok erken değil mi? Hiç olmazsa
haftaya doğsaydı..." deyince doktorumuz "karın doğuruyor ..." diye cevaplandırdı. Giyinip yanlarına geldiğimde hastaneye yatmama karar
verilmişti yarın sbahta sezaryan olacaktım. Tanrım doğuruyormuşum!!!!!!
Rahimde hiç açılma yoktu, hiç ağrım da yoktu ama çok uzun süre çarşıda dolaşmış ve de temizlik yaparak doğumu başlatmıştım(aklıma yanayım!!!) Ama daha doğum çantamda eksiklerim vardı ama eve gitmeme bile müsade
etmiyorlardı. Ağlamaya başladım Çantamı bir kez daha anneme kontrol ettirmeliydim. En geç bir saat içinde tekrar hastanede olma sözü vererek izin alıp ağlaya ağlaya eve gitttim. Tanrım ne gündü duş alıp aklıma
gelen herkesi aradım ve annemin taksi ile bize gelmesini bile bekleyemeden evden çokmak zorunda kaldım. Eşim bir yandan bana sevk alıyor bir yandan arkadaşlarından kamera temin etmeye çalışıyordu.Hastaneye yatışım komşumunkinden daha hızlı yapılmıştı. Ve koridorun bir başında onun odası diğer başında benim odam vardı eşlerimiz panikle koşuşturup duruyorlardı. Ben hem anestezi dr.u vs. ile görüşüp işlemler, tetkikler ... derken heyecanım biraz hafiflemişti hem de hiç durmamacasına çalan cep
telefonumda karşımdakilere "doğuruyormuşum, beni hastaneye yatırdılar" diyordum. Eşim elinde kamera her anımızı videoya alıyordu. Ve yeni paniğim doğacak olan oğluma isim bulamadan doğuruyordum elimde bütün isim
kitapları arayıp, tarayıp etrafımdakilerin başının etini yedim...
O gece hemşirelerin tüm ısrarlarına rağmen eşim odadan dışarı çıkmayıp benimle kaldı. Bense yorgunluktan olsa gerek mışıl mışıl uyumuşum.Ne ağrım oldu ne de başka bir şey...Gece sık sık hemşireler bana ağrım olup
olmadığını, eğer ağrım olursa ya da suyum patlarsa hemen haber vermemi tembihleyip durdular.Ağrım olursa ille de sezaryan saatini beklememem gerektiğini hatta benim her an doğurabileceğimi söylediler.
Sabah sekizde sezeryan vardı ameliyathaneye gitmeye hazırlanırken yine isim konusu gündemde! Ve hep beraber "Yağız'a " karar verdiler "ohhh, tamam rahatlamıştım. Eşim Yağız' ı istemişti. Kızkardeşim ver teyzem de, annem pek beğenmedi ama olsun! Artık doğurabilirim. Kamera çekimleri ile eşim ve annemler ameliyathane kapısına kadar beni geçirdiler hepsi de gülerek "15 dakika sonra görüşürüz" diyorlardı.İçeriye alındım. .Oonlar dışarıda kaldılar ancak doktorumun acil bir işi olduğu için beni biraz bekleteceklerini söylediler üzerimde incecik bir önlük ameliyathane girişinde bir odada bekliyorum..." Eşim beş dakikada bir yanıma geliyordu. Konuşuyoruz çıkıyor bir kaç dakika sonra tekrar geliyor herkes dr. un beklendiğini söyleyip duruyor ve bir yandan doğurup duran insanlar var...
Yeni doğmuş bebekler aileye gösterilmek için dışarıya götürülüyor ben hepsini izliyorum. Hah şu şimdi doğuracak diyorum ameliyata alınıyor 5 dk. geçmeden eli bebekli bir hemşire geçiyor. Bu arada gencecik bir hemşire yanıma gelip benim kendi ekibinde olduğumu söyledi.Bebeğin göbeğini keseceğini ve bunu yaparken ona bir göbek ismi koyacağını söyledi. Gülümseyerek "tabii göbek ismi kamran" dedim. Hayır ben başka isim
koyacağım dedi ısrarla. Tanrım ! bir isim bile bulamazken şimdi 3 isme çıkmıştık. 10 dk. kadar sonra yanıma gelip oğlunuza koyacağım ismi seçtim dedi "Ata" ben de onayladım. Ve bu şekilde maeliyathane önünde dr.u 2 saat kadar bekledim. Saat 11.30 da ancak ameliyathaneye alındım.Herkes tüm ameliyat ekibi çok neşeli idiler ve bana çok iyi davranıyorlardı. Anestezi dr. um bana her şeyi tek tek açıklayarak epiduralin işlemlerini başlattı katater takıldığı anda korkunç bir susuzluk ihtiyacı hissettiğimi hatırlıyorum. Doğumu kameraya alacak olan hemşireye çekimin bebeğin ilk çığlığı ile başlamasını istediğimi açıklıyordum ki" Ohhh Levi Bey sevgili
doktorum Dr. Rafael Levi ameliyat önlükleri ile baş ucumdaydı.Ondan sonrası çok güzeldi.Hiçbir ağrı ve acı duymadan konuşa konuşa doğum yaptım. Ve epidural sezeryanı herkese tavsiye ediyorum.!Gerçekten tatlı
bir uyuşukluk ve sanki doğum yapan ben değilim! Şimdi bebeği alıyoruz dedi dr.
( Saat 11:45 gibi) ve oğluşumun incecik ilk çığlığı!!!! az sonra hemşire
yeşil örtülere sardığı oğlumu karşadan bana gösterdiğinde kıpkırmızı buruş buruş alnı olan suratı eciş bücüş bir bebeğe şaşkınlıkla bakakalmıştım... Ardından benim işlemlerindeydi sıra, bebeğimi hazırlamak üzere yan tarafa aldılar.Ameliyathaneden çıktığımda şaşalı kalabalık beni bekliyordu eşim elinde kamera "geçmiş olsun hayatım, oğlumuz annende,
kerata erken doğdu ama 3.150 gr maşallah" diyordu.Sonradan söylediklerine göre Ameliyathaneden bu kadar güleç yüzle çıkan tek kişi benmişim. Eşim dışarıda beklerken tabii ben çok uzun süre sezaryana
alınmadığım için dışarıda çok beklemişlerdi. Eşim dokuz doğurmuş içeriden kurumuş gözyaşlarıyla çıkan anneleri gördükçe kimse onu zapdememiş ortalığı kırmış geçirmiş meğer... Ben güle oynaya kameraya el sallaya sallaya yoğun bakıma alındım. Bebeğim onu emzirmem için iki saatte
bir yanıma gelecekti. Ve az sonra babasının kucağında yanıma geldi. Canımmmmmmmmm minicik bir şeydi. Alnı kırış kırıştı. Hemen göz rengini sordum sanırım basasınınkiler gibi mavi olmayacaktı ama şimdilik lacivertti Japon çocukları gibi çekik çekikti gözleri. Onu emzirmem hiç kolay olmadı. Ve ilerleyen günlerde en önemli konunun ne doğum sancısı, ne de başka bir
şey değil en önemlisinin memeyi bebeğin ağzına verip onun karnını doyurabilmek olduğunu öğrendim. Baygın olmadığım için yoğun bakımda genel anestezi almamış diğer annelerle sohbet edip bebeklerimi bekleyerek yoğun bakımda da güzel saatler geçirdim. Ertesi gün odamızda oğlumla birlikteydim. Her iki tarafta da ilk torun olduğu için herkes çok
heyecanlıydı. Ben hemen ayağa kalktım. Bebeğimi beşiğinden kendim gidip alıyor, sık sık koridorda yürüyüşlere çıkıyordum. ama emzirme konusunda bebeğim de bende çok acemiydik. Bir türlü emziremiyordum. Büyükler çok heyecanlıydılar. Kimi bu çocuk aç mama verelim diyor kimi yok yok emer diyordu. Hastane personeli bu konuda benden hiç yardımlarını esirgemeyip emzirmem konusunda destek oldular Ama ertesi gün oğlum sarılığa yakalandı. Ve derin bir uykuya daldı. Riskli bebekti. Kuvöze 5 gün sonra yarım günlüğüne kondu. ama Oğlum o hafta taburcu olup evimize gittikten sonra dünyadaki ilk 25 gününü uykuda geçirdi. Aç susuz uyuyordu ve doktorlar 1.5 saat arayla onu uyandırmayı başarıp beslemem gerektiğini
yoksa onun komaya girebileceğini söylemişti. Sonraki 25 gün bizim için kabus gibi geçti. Başımda en az 3,4 kişi ile 1,5 saatte bir onu emzirmeye çalışıyordm ama oğlum bir türlü uyanmıyordu.Gıdıklıyoruz, burnunu sıkıyorz, hoplatıp, zıplatıyoruz bana mısın demiyor ve sarılığı artıyordu. Her günü onu kaybedebileceğimiz endişesi ile geçirdik sütler ağzından akıyordu yutmuyordu bile ve çok zayıflamıştı. Doğum için tebriğe gelen herkes bu çocuk böyle yaşamaz diye düşünüp bana belli etmiyorlarmış. Mama aldık olmadı...Emzirmeye çalıştım olmadı. bu arada süt sıtması denen illetle tanıştım. Sütüm çekildi. Göğüslerim şişti. Ağrı, ateş soluğu acilde aldım. Sağolsun anneciğim sayesine göğüslerimi sağa sağa ve inanılmaz tahin helvası, meyve suları ve kuru soğan yiyerek sütümü geri getirmeyi başarabildim.
Uykusuzluktan yıkılıyordum. Artık son günlerde 1,5 saatte bir uyandırılıyor ama gözlerimin önünü göremez halde onu doyurmaya çalışıyordum. Kocamla biz delirmek üzereydik. Evdeki büyüklerin sık sık kalbini kırmaya başlamıştık üstelik bu çocuk karşısında herkes çözümsüz kalıyordu çünkü. Oğlum bir deri bir kemik uyuyup duruyordu. Sınırda olduğu için kanını değiştirmediler. Tek çare aç bırakmadan beslemekti. 1.
ayın sonunda yavaş yavaş iflasa nbaşladım. gözlerimin altı çöktü, zayıfladım, uykusuzluktan gözlerim kan çanağı gibi ne söylenenleri duyuyorum ne anlayabiliyorum oğlum ölecek diye delirmek üzereydim.
Bu arada eşim paranoyak bir hal almıştı. İkimizin de öleceğini kafasına koymuş... Sakinleştiricilerle duruyor evde.
1. aydan sonra çabalarımız nihayet sonuç vermeye başladı oğlum yavaş yavaş uyanık kalmaya kandaki biluribin oranı da azalmaya başladı. İyileştikçe kereta sağ olsun öyle bir emmeye başladıki. Bebekler çok dirençli oluyorlar herkesi şaşırtarak günden güne toparlandı. tedaviler ve yapılanlar sonuçlanıyordu. Her gün kanına bakmaktan topukları delik deşikti. Minik elerinden kim bilir kaç kez kaç tüp kan alınmıştı...Minik oğlum için öyle göz yaşı döküp öyle derin acılar duymuştum ki daha anne olmayı benimseyemeden yani ona alışamadan neredeyse kaybediyordum.Hekimler bazı bebeklerde fizyolojik sarılığın böyle yaşanabildiğini ve sonunda geçeceğini defalarca sakin olup yapacağımız tek şeyin uyandırıp beslemek olduğunu açıkladılar sa da biz bu dönemi çok
telaşlı yaşadık. Neyse ki o günler şu anda sadece anı olarak kaldı.
Oğlum anne sütü aldıkça toparlandı ve kısa zamanda tombik bir bebek oluverdi. Mücadelesi inanılmazdı.
Şimdi 1 yaşında.20 Martta ilk yaş gününü kutladık. Tatlı oğlumla dolu dolu bir senemizi geride bıraktık bile. Her gün gün geçtikçe daha da fazla içime işleyen bir sevgi ile kocaman bir sene bitti işte. Allah kimseye evlat acısı tattırmasın diyorum. Ona 10 ay kendim baktım.11. ayında işbaşı yaptım. O sağ olsun son derece kendiyle barışık mutlu bir bebek. Artık evimizin neşesi biricik oğlumla hayatı neredeyse tekrar keşfeder olduk.
Onun gizmli dünyasına dalmak, birlikte geçirdiğimiz her dakika inanılmaz güzel...Allah' a binlerce kez şükrediyorum. Şimdi onunla öyle güzel vakit
geçiriyorum ki zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum.Mutluyum ve gururluyum. Annelik gibi güzel bir duyguyu yaşadığım için , onun gibi bir oğlum olduğu için... Allah isteyen herkese nasıl olursa olsun yeter ki sağlıklı olsun anne olmayı nasip etsin. Bebeğim ve ben tüm anne adaylarını ve tüm anneleri sevgiyle kucaklıyoruz.
Bu arada Ege Üniversitesi Kadın doğum ve Tüp Bebek ekibine, Doktorum Rafael Levi bey' e, eşime ve zor günlerimizde yardım ve destekleri ile hep yanımızda olan AİLEME özellikle de ANNE'lerimize sonsuz teşekkürlerimi iletmek istiyorum!