10 Kasım 2005 Perşembe

MUSTAFA KEMAL' DEN!

BURSA NUTKU
" ... Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir.
Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir;İ asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir.
Yine düşünecek : demek adliyeyi de islah etmek, rejime göre düzenlemek lazım! Onu hapse atacaklar. Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa' ya, meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçlu olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki; ben inanç ve kanatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"
M.Kemal ATATÜRK

8 Kasım 2005 Salı

BAYRAMLARIMIZ

Bayram deyince içimi yarı hüzün yarı sevinç kaplar. Bayram bugün bana en çok tatil demek. Fakat sağ olsunlar ailemizin kalabalıklığı ve bitmek tükenmek bilmeyen bayram ziyaretlerimiz nedeniyle pek tatil gibi yaşayamasak da bayram coşkusunu pek bir severim. Eski bayramları anmadan da geçemem.

Biz üç kardeşiz. Çocukluğumdaki bayramlarda hatırlıyorum da annem mutlaka şapkası ve çantası olan cicili bicili elbiseler alırdı kız kardeşimle bana. Önce anneanne ve babaanneye gidilirdi. Ama ben en çok anneannemdeki bayramları severdim. Çünkü annemin tüm kardeşleri bayramın ilk günü orada olurlardı. Biz kuzenler bir araya gelir; büyükler salonda otururken biz küçük odada kudururduk. Anneannemin yüzünde güller açardı bayramlarda ve her birimize bakıp: Bunların hepsi benim dallarım, budaklarım, hepsi bir kişiden diyerek övünürdü.

Eve döndüğümüzde ise komşularımızla bayramlaşmak adına dolaşmaya çıkardık. Üç kardeş ve amcamın çocukları bazen de mahalleden arkadaşlarımızla tüm sokağı, sonra da mahalleyi turlardık. Hatırlıyorum da; henüz ilkokula başlamadığımız yıllardı. Yine bayramlaşmak için mahallemizin üst taraflarından tanımadığımız bir evin kapısını çalmıştık. Bir bayan kapıyı açmıştı. Beni ve kız kardeşimi öyle beğenmişti ki elimizden tutup içeriye yaşlı babasının yanına götürdü. “Baba, baksana nasıl da şirinler. Şu elbiselerin, şapkaların güzelliğine bak” diyerek sevip okşadılar bizi. Sonra da içi saç tokalarıyla dolu kocaman bir poşetten en güzel tokaları seçip almamıza izin vererek uğurladılar bizi. Biz şirin şirin ayrıldık evden. Daha köşeyi döner dönmez arkadaşlarımıza haber vermeye koştuk. Arkadaşlarımıza şurada bir evde bayramlaşmaya giden çocuklara çok güzel tokalar veriyorlar haberini uçurunca hep birlikte yeniden gittik o eve, bu kez arkadaşlarımız için tokalar aldık kadıncağız bize de birer toka daha verdi. Ve o bayram bayramın son gününe kadar defalarca ziyaret ettik o aileyi saç tokası alabilmek adına ve her seferinde sayımız artarak gittik. Şimdi gülümseyerek hatırlıyorum da ev sahibine fenalık gelmişti herhalde diye düşünüyorum.

Ben evin en büyük çocuğu olduğum için en az bayram harçlığı bana verilirdi. En küçüğümüz olan erkek kardeşim ise paraların en fazlasını toplardı. Sonra binbir pazarlıkla siparişlerimizi sıralayarak anneme zorla teslim ederdik paralarımızı :) Topladığımız şekerleri eve gelince çantalarımızdan boşaltır; zafer kazanmış komutan edasıyla sayardık birer biter hepsini.

Şimdi büyüdük… Nerede bizim çocukluğumuzdaki gibi bayramlar? Halen devam eden tek şey annemin kardeşlerinin yine anneannemin evinde toplanıyor olması. Gerçi biz kuzenlerden bir çocuğumuz evlendi, çoluk çocuğa karıştı. Kız kardeşim evlendi ve İsveçe yerleşti.

Bizde adettir. Her bayram arife günü işyeri tatile girer girmez Aydına kayınvalidemin yanına gider bayramın son günü İzmir’e döneriz. İzmir’e döndüğümüzde bayramın tadı pek kalmamış oluyor ve anneannemdeki bir araya gelişlere yetişemediğim için pek bir üzülüyorum ve içten içe kızıyorum eşime.:(

Aydında Atça kasabasında kayınvalidemin yanında gireriz bayrama. Arife gününden ailenin büyükleri (bayanlar) kayınvalidem , büyükanne ve hala bir araya gelerek yufka açıp tepsi tepsi bayram baklavası pişirirler. O da çok hoş bir telaştır. Birisi açmacı olur, birisi ceviz atmacı, biri pişirmeci. Bağırış çığırış baklavaları hazırlarlar. Bayram sabahı eşimi bayram namazına gönderdikten hemen sonra kahvaltıyı hazırlamaya başlarız. Ve namaz dönüşü kapıda bayramlaşırız eşimle, annesinin elini öper kahvaltıya otururuz. Bayram topu patlar ve bayramın başladığı duyurulur. Sonra da ev ziyaretleri başlar. Biz en önce eşimin amcasıyla bayramlaşırız. Sonra da diğer akrabalarımızla. Hiç birini atlamadan tek tek ziyaret etmeye çalışırız. Ben tek gelin olduğumdan genelde garsonluk yaparım bizimle bayramlaşmaya gelenlere :)

İşte böyle bayramlar akrabalarla, dostlarla paylaştıkça güzelleşiyor. Allah kimseyi yalnız bırakmasın. Hep birlikte nice güzel bayramlar yaşamak dileğiyle herkese sevgiler.