tag:blogger.com,1999:blog-47993424207217500912024-03-05T02:23:36.948-08:00HAYATTA GİDERKENKimi uzun, kimi kisa, kimi güzel, kimi hüznü bol bir yolculuktur. Hayatta giden yol nasil olursa olsun bir sürü durakta durulur zaman içinde. Bu duraklarda çesitli olay ve insanlarla karsilasirsiniz. Kimi sizi incitir, kimi mutlu eder ama aslinda hepsi hayatiniza birseyler katar. Hayatta giderken olan biten her şey hakkında ...Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.comBlogger133125tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-58335814780190916642014-02-04T06:28:00.000-08:002014-02-04T06:28:21.041-08:00DÖNDÜMMM<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br /></div>
Uzun bir aradan sonra merhaba!!!
Yazmayalı çok oldum, blog işi zaman ve emek isteyen bir iş. Günlük hayat karmaşası, çocuk dışında bahsedecek konu bulmada ve benzer yazıları yazmaktan sıkılma, PC başında uzun zaman geçirmek yerine farklı şeyler yapma isteği gibi pek çok nedenle uzun bir ara verdim.
Ama yazmayı seviyorum ve fırsat buldukça aranızda olacağım. Bu arada neler mi oldu? Yaş almaya devam edip, büyüdüm, olgunlaştım, hayat ve ben eski beni değiştirdik :)
Oğlum 10 yaşını bitiriyor... Ön ergenlik dönemi kapıda. İkinci bir çocuk yapma kararı aldım :) Maalesef doktor desteği olmadan gerçekleşmiyor. Tedaviye devam :)
Ev dekorasyonuna olan ilgim arttı :)
Ehh ne diyelim görüşmek üzere... Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-24196063433151373232010-06-22T04:38:00.000-07:002010-06-22T05:21:04.430-07:00TATİL Mİİ? BİR ANNENİN SERZENİŞLERİİ...<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiF5hRtkjJ2sigZYvs_aZRTla82bWGxqbx1ExE_0ryOYGNtMjBPWei7BN46Wg3bM3Pr9TFacsFGC4olfbck1TsY9NvxOYnzU2WdEYfhNfxv3pRtpOUojSVxYDta5CpgAf3uAtCkNv9xLUE/s1600/untitled.bmp"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiF5hRtkjJ2sigZYvs_aZRTla82bWGxqbx1ExE_0ryOYGNtMjBPWei7BN46Wg3bM3Pr9TFacsFGC4olfbck1TsY9NvxOYnzU2WdEYfhNfxv3pRtpOUojSVxYDta5CpgAf3uAtCkNv9xLUE/s320/untitled.bmp" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5485571890184595682" /></a><br /><br />Oğlum karnesini aldı. Tatili de başladı. Çalışan anne olunca oğluşla ayrılık günleri, göçebe yaşam da start aldı. Bugüne değin anne babanın izni kaç günse o da bizimle o günlerin dışında tatil yapmazdı. Okul hep açıktı çünkü. İlk kez üç ay tatil yapacak. Şimdiden keşke her gün okul olsa demeye başladım bile, ne kötüyüm. Oysa bilmez miyim sabırsızlıkla beklenen yaz tatiline kavuşmanın mutluluğunu... Ama okul demek, düzen demek, eğitimle en çok öğretmenin meşgul olması demek, evimizde bulunabilmek demek. <br /><br />Şimdi yaz tatili boyunca henüz birinci sınıfı bitiren mini mini küçük adama ne yapmalı??? Düzenli kitap okutmalı, hatta tatil boyunca öğrendiklerini pekiştimesi için bir kitap edinip her gün bir kaç saatlik bir program yapmalı. Gelin görün ki, oğlanda okuma adına hiiiç heves yok, istediğin kadar güdüle, güdülenmiyor. Aklı fikri bisiklet sürsün, bilgisayar oynasın, oynasın, oynasın... Hele ki şu ansiklopedi kalınlığında bir tüm dersler / tatil kitabını önüne koyup da tatil boyunca bu bitecek desem, gözü korkar, ödü patlar, yelkenleri şimdiden suya iner, suya gömülür, çıkmaz.<br /><br />Karne günü öğretmenimiz bazı tavsiyelerde bulundu, hemde bir öğretmen değil anne olarak, çocuğa tatilde de olsa düzenli ders tekrarı yaptırtmalı dedi. İleride akademik başarısı olan, örneğin SBS de iyi puanlar alabilen bir öğrencimiz olmasını istiyorsak, elimizi bugünden çocuklarımızın omzuna koymalıymışız. Kolay olmuyormuş, kolay gelmiyormuş o başarılar. Doğru söylersin, hemde çok doğru söylersin öğretmenim, bilmez, anlamaz mıyım seni? Lakin elim hep omzumdadır. Ama yetmemektedir, neredeyse tekmelemek lazımdır. Yine olmamaktadır. Hele ki çocuğun ulaştığı her hedefin bitiminde yepyeni bir hedef gösteren eğitim sitemizim varken, hele ki tamaaamm bunu yaptın, başardın ama şunu da yapmalısın diyen ebeveynler başucuna tünemişken kolay mıdır yedi yaşında bir çocuk olmak?<br /><br />Krne aldığımız gün gururlandım, hani çocuklarının düğün töreninde, çok şükür bu mürüvetide gördük diyen ebeveynler gibi hissettim kendimi. Mürvet gördüm. Bu birinci sınıf bitebilen bir şeymiş dedim. Ne çok gerildik, bunaldık, içimiz acıdı minik yüreklere, çabucak yorulan minik ellere, o harfler hiç tanınmayacak, okuma hiç öğrenilmeyecek sandık. Sonra birden okuyuverdi. Yetmedi dil bilgisi kurallarını da öğrendi.Eşsesli kelimelere kadar bildi. Rakamlarla toplama, çıkarma işleminden problem kurmalara geçiverdi. Birinci sınıf öğrencisinin evrimi neredeyse yeni doğan bir bebeğin birinci yaş gününe kadar yaşadıklarıyla eşdeğer bir evrimmiş. O kadar hızlı, o kadar yoğun...<br /><br />İnşallah bundan sonrası daha kolay olacak.<br />Tatille birlikte kitapçılarda alıyorum soluğu. D&r, tüm online çalışan kitap siteleri taranıyor, yazarlar, kitaplar gözden geçiriliyor. Çok sıkmadan, yormadan okutulmaya çalışılacak, hemde çocuk başka evlerdeyken, gözümün önünde değilken...<br />Bir kitap veriliyor, oğlan eline alıp şöyle bir bakıyor, sorunluluklarını kendisi bilsin diye sık sık yinelemiyoru, haydi oku şu kitabı demiyorum. Küçüğün öncelikleri hep başka şeylerde. Tam kitap okumak istiyor ama gün bitiyor. Kafayı kırma zamanı mıdır bu üç ay tatil????Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-30345532746436064552009-11-01T23:24:00.001-08:002009-11-01T23:33:24.219-08:00Uzun Aradan SonraEpey olmuşum yazmayalı. Son yazım da gerçekleşmeyecek gibi görünen bir hayal üzerine olunca ara verdiğim sürece bunalım takılmış gibi algılanmış olabilirim. <br />İnsan hayallerine bağlı kaldıkça yaşar, umutla hayalle beslenir... O nedenle vaz geçmedim hayalimden belki biraz erteledim. Bu günü süzgeçten geçirip önceliklerimi yeniden ele aldım. Aslında bulunduğum konum, yani geldiğim nokta beni mutlu edebilecek düzeydeymiş. Bunu anlayınca mutluluğun keyfini hiç sürmediğimi fark ettim. Sürekli yeni hedeflere koşuşturmaktı tek yaptığım, yapabildiğim... Monoton günler yaşamak ve koşuşturmak. <br />Soluk almak gerekti...<br />Şimdi yeniden buradayım. Yeni farkındalıklarımla :)Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-74854145814043646062009-08-27T00:28:00.000-07:002009-08-27T00:36:22.827-07:00Neden<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZaQOpVsaPqFvEza98M2Re9Y7Q81nX8dcCv_cf_tmUce41Ba_8ObP0_7DmcvV7t3EqHpWMve8Qx-7bwVGi8v7FbiX2Yb7YSmadXTR83sTAPSoxCBTf2SN9KNITB3V7JnhyxU5GuhyphenhyphenkFMI/s1600-h/hay.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 250px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZaQOpVsaPqFvEza98M2Re9Y7Q81nX8dcCv_cf_tmUce41Ba_8ObP0_7DmcvV7t3EqHpWMve8Qx-7bwVGi8v7FbiX2Yb7YSmadXTR83sTAPSoxCBTf2SN9KNITB3V7JnhyxU5GuhyphenhyphenkFMI/s320/hay.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5374544129061610434" /></a><br /><br />Normal şartlarda gerçekleşebilecek bir hayalim vardı. Şartlar beklenmedik şekilde anormalleşti. Hayalimin gerçekleşmesi büyük riske girdi. Artık belkide vaz geçme zamanı. Bunu biliyorken neden daha da çok bağlanıyorum ki? neden eskiye oranla daha fazla istiyorum gerçekleşmesini, boş veremiyorum. Bu anormalliği kabullenemiyorum. İçim acıyor... Neden? Bende bilmiyorumHayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-60675931375067951442009-08-17T05:49:00.000-07:002009-08-18T04:49:57.146-07:00SORGULAMA<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhP7qzu2l7mxfpmhYq9dJUiViMr6jmsA7Fp21QnANwQOwzkr2zXdCVWINrz_k4e4lPmAANe14hkf1F6cd-MGmZWdxXBO1_Wq6IvyvBlRMrDzrVtybTugFAOYPw617pIeljljqjQ6n4Z5wQ/s1600-h/0QCAFPWRW1CAN0ZDUQCA86Q6XOCAM8W9N4CAFXIB81CAMD9DWZCA1EJMWYCAKL7LOZCAX2M35HCAPXY7MKCAT3ZX5YCAH8MPJSCAXCEHDSCAEL4R0OCAI2U3EACAEI4BTWCA4JAKYKCAK13D9OCARFRN5RCATQWLPB.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 111px; height: 118px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhP7qzu2l7mxfpmhYq9dJUiViMr6jmsA7Fp21QnANwQOwzkr2zXdCVWINrz_k4e4lPmAANe14hkf1F6cd-MGmZWdxXBO1_Wq6IvyvBlRMrDzrVtybTugFAOYPw617pIeljljqjQ6n4Z5wQ/s320/0QCAFPWRW1CAN0ZDUQCA86Q6XOCAM8W9N4CAFXIB81CAMD9DWZCA1EJMWYCAKL7LOZCAX2M35HCAPXY7MKCAT3ZX5YCAH8MPJSCAXCEHDSCAEL4R0OCAI2U3EACAEI4BTWCA4JAKYKCAK13D9OCARFRN5RCATQWLPB.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5371268800682705666" /></a><br /><br />Uzun zaman aradan sonra tekrar merhaba!<br />Son gönderdiğim yazıdan sonra neler mi oldu? <br />Evde gerçekleştirmek istediğimiz tadilatın büyük bölümünü bitirdik. Badana boya işimiz bitti. Sadece salon mobilyalarımızn yenilenmesi kaldı. Bu konudada hiç aceleci davranmak istemiyorum, biraz moladan sonra devam edeceğiz bakalım. Oğlumu özel bir ilk okula kayıt ettirdik. Okul arayışımız da gönlümüzce sonuçlandı. Eve yakın oluşu en büyük tercih sebebimiz, sabah işe gelirken bırakıp mesai bitiminde teslim alacağımız için servise bile gerek kalmadı.Eşimin bel fıtığı ile ilgili şikayetleri azaldı. <br />Yaz geldi, uzaktakiler geldi. Bol bol kavuşmalar yaşadık. Yaz tatiline çıktık, deniz, kum güneş tadını çıkardık. <br />İki buçuk yıldır akciğer kanseri ile mücadele eden dayımı kaybettik. Onu son yolculuğuna uğurlarken, yakınımızı kaybetmenin büyük acısını iliklerime kadar hissettim. Ardından dayımın vefatı ile iyice sarsılan anneannemi günlerce acile taşıdık.<br />Kayıplar çok zor geliyor insana... Ölüm hiç kimseye yakışmıyor. Fakat dermansız hastalıklarla mücadelede öyle bir an geliyor ki artık bitsin, bir an önce rahmete kavuşsun diyorsun. Dayım da da öyle oldu. Kurtuldu acılarından, bitmeyen ağrılarından; mekanı cennet olsun!<br />Son yıllarda her yaz döneminde bir iki kayıp verir olduk. Öyle ki doğum ayım olan temmuzda kayınpederimin/amcamın/kuzenimin ve artık dayımın sene devriyeleri nedeniyle sürekli mevlütler okutuluyor. <br />Aile olmayı sık sık sorgular oldum. <br />Aile olmak ...<br />Birken iki, ikiyken üç olmakmış. Kardeşler de evlenince bayram günü salon koltuklarına sığışamamakmış.<br />Yad ellerle akraba oluvermekmiş.<br />Aile olmak; üzüntü yaratan olaylara berabece üzülmek, sevincimizi de beraberce paylaşmakmış.<br />Kayıplarla sayımız azalırken, minicik bir bebeğin anne karnına düşüş haberiyle tomurcuklanıp yeşermekmiş.<br />Daha yüzünü bile görmediğin o minicik canlı adına büyük sevinç duymakmış.<br />Aile olmak; hala olmak, teyze olmak, eş olmak, anne olmakmış.<br />Toprağa verdiğin yakınının yasını tutarken, 6 yaşındaki oğlunun sallanan dişleri nedeniyle hiç bir yiyeceği ısıramıyor olmasına da ayrıca üzülmekmiş.<br />Amcamın erken vefatı nedeniyle yüzünü bile göremediği torunu ile karşılaşınca göz yaşlarını tutamamak; amcamla aynı ismi taşıyan bu minik oğlana bakınca ismin yaşıyor olmasının hazzını yaşamakmış... (Bu duruma ben bile şaşırdım. Niye mi bkz. <a href="http://hayattagiderken.blogspot.com/2000/08/bebee-isim-vermek.html">şu yazım</a><br />Okuduğum kitapların birinde eşler çocuklarını yeterince büyütüp evlendirdikten sonra her ikiside aynı gün ölmeyi düşünmüşler. "Öyle bir zamanda veda edelim ki çocuklarımıza; kendi aileleri, çoluk/çocuklarıyla uğraşmaktan bizi fazlaca özleyemesinler ..." evet buna benzer bir cümle okumuştum. Gerçekten de insanın kendi yuvası, çocuğu olunca ilk aileyle olan ilişkilerin yerini bir süre sonra kendi eşin, çocuğun kendi sosyal çevren dolduruyor. Özlemler hiç bitmiyor tabiki de teselliler artıyor sadece. <br />Şimdi Allah sıralı ölümler versin diyorum ve tıpkı okuduğum kitaptaki gibi, oğlum büyüyüp, torunlara karıştığımızda usulca ayrılıp gitmek istiyorum. Mümkünse eşimle aynı günde ...Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-30184798697321940962009-04-03T05:53:00.000-07:002009-04-03T06:19:37.518-07:00SON ZAMANLARDASon zamanlarda evimde daha çok vakit geçirir oldum. Çekirdek aile olarak biz bize hafta sonları, uzamış kahvaltı sofralarını sıkça tekrarladık. Evimizde tadilat/düzenleme işleri son hızla devam ediyor. Sırada badana, kartonpiyer sonrasında da salon mobilyalarını yenilemek var. İnsanın evini yeniden-yeniden düzenlemesi zevkli görünse de aslında zor bir iş. Her konuda içimize sinene ulaşmak için bilgi toplamak, konuyu özümsemek, araştırmalar yapmak durumunda kaldık. Sonrası ne istediğini bulunca, isteklerinizi hayata geçirecek usta bulmak. O da ayrı bir süreç. Sonuç olarak zor...<br />Oğlum geçtiğimiz ay bir yaş daha büyüdü. Onun büyüyüşünü izlemek gerçekten çok keyifli.Öyle hızlı büyüyor ki, onun hızına yetişememekten korkar oldum. Oğlumla birlikteliğimizin her anını yeniden hatırlamak üzerine belleğime kaydetme nerdeyse reflekse dönüştü bende. Bir daha asla bu günlere dönemeyeceğimizi düşünüp düşünüp telaşa kapılıyorum. Zaman hızla akıyor...<br />Bol bol okuyorum. Bu aralar İnci Aral'ın bir kaç kitabını arka arkaya okudum, açıkçası türkçeyi kullanışından, seçtiği kelimelerden ve şiirsel metninden oldukça etkilendim. Seçtiği konular sıradan olsa da dili, kurguları etkileyici.<br />Haftada iki gün spora gidiyorum artık, plates yapıyorum. iyiki başlamışım. <br />Malesef eşim bel fıtığı oldu. Her işin başı sağlık, insan sağlığın değerini malesef hastalıklarla karşılaştıkça anlıyor. Kalın sağlıcakla...Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-19026796022379243922009-03-25T07:15:00.000-07:002009-03-25T07:29:32.906-07:00BAHAR DALI<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimPsUamw3anciuXsr85lFetn2HwlcPZA_gH1nZyh02p-j1suqO71dYDoKPCXjlFIPauNZ6yxZmcC10LaJh42G7wAznpZ_86mQUhejKH7ShyphenhyphenufPkD4gftgQIwrJ2IBr0wUjY9aC5hzUyGM/s1600-h/6CA4XC0HZCAQK2XHFCAO3MQ1ICAUI3LT4CA9Q024VCA21MWQBCAV1VJQNCAJ0DEL9CAH10XWBCAQV82R3CAQEPSUUCAOG4NZMCA4Q25C9CAM77TLOCAW03IW2CAMI1CIUCALBUREFCAV38UMJCAQWPQZ9CAKKB29Y.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 130px; height: 95px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimPsUamw3anciuXsr85lFetn2HwlcPZA_gH1nZyh02p-j1suqO71dYDoKPCXjlFIPauNZ6yxZmcC10LaJh42G7wAznpZ_86mQUhejKH7ShyphenhyphenufPkD4gftgQIwrJ2IBr0wUjY9aC5hzUyGM/s320/6CA4XC0HZCAQK2XHFCAO3MQ1ICAUI3LT4CA9Q024VCA21MWQBCAV1VJQNCAJ0DEL9CAH10XWBCAQV82R3CAQEPSUUCAOG4NZMCA4Q25C9CAM77TLOCAW03IW2CAMI1CIUCALBUREFCAV38UMJCAQWPQZ9CAKKB29Y.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5317131808446672850" /></a><br /><br />Bu yıl bol yağmurlu bir bahar oldu. Oldum olası yağmuru çok severim. Küçük bir çocukken bahar yağmurları saçlarımı güzelleştirsin diye alabildiğine ıslanır her seferinde azar işitirdim. Dalgalı saçlarımın yağmurlu havalardaki bukleleri daha bir güzel olur, saçlarıma kadar neşelenirim yağmuru görünce :)<br /><br />Bahar denildiğinde aklıma "bahar dalı" geliyor. Ofisimizin bahçesinde de bir kaç tane bahar dalı var. Daha güneş yüzünü doğru düzgün göstermeden, havalar tam ısınmadan, bakıyorum bu çalılar çiçeğe boğmuş kendini. Öyle ki kupkuru dallarda kiremit renkli, kırmızı çiçekler ... Çalılara iyice yaklaşıyorum, minicik de olsa bir yeşil yaprak arıyorum. Hayır yok .. Gerçekten de kahverengi dal ve kırmızı çiçek dışında yeşil bir nokta bile göremiyorum. Fen bilgisi ve biyoloji derslerinde öğrenmiş olduğum fotosentez bilgim bir anda karmakarışık oluyor. Yanımdaki kız arkadaşıma dönerek bu bahar dalları beni her mevsim şaşırtır diyorum ve açıklıyorum: "Bitkiler fotosentezi yeşil yapraklarındaki klorofiller yardımı ile yaparlar, kloraplastlarda yeşil rengi veren hücrelerdir." ben böyle öğrendim diyorum. Arkadaşım haklı olduğumu, söylediğimi doğru bulduğunu açıklıyor. Peki şu bitkiye bir bak diyorum, yeşil herhangi bir şey görüyor musun??? Birlikte arıyoruz, hayır yaprağı yok. Soruyorum:<br />Yaprağı olmayan bir bitki nasıl fotosentez yapar? Klorofili yoksa, etraftaki komşu bitkilerden ödünç mü alır? Hazır klorofil mi kullanır? Yoksa şu gördüğümüz çiçekler evrimleşmiş DNA'sı bozulmuş kroplastlar mı? Onlarda küresel ısınma veya hormonlu yiyecekler nedeniyle mutasyona mı uğradılar? <br />Arkadaşım her cümleme kahkahalarla gülüyor. Çok tutmuş bu esprilerimi, bende gülüyorum, ama kafam karışık dönüyorum ofise, öğle tatili bitiyor....Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-11331976241135592532009-03-24T03:44:00.001-07:002009-03-24T07:08:39.619-07:00KAHVE KOKUSU<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNU-4QdcAdRmOjGkRDU5Wcz_8qoAnWf73JIzS1IWdjex-YbAlccTcbR0uSSQDMDVjl9Di_pcK3LtzHgy4K05AukjatHYY5piWBZb-9YXeXHhMR-rHAoEZoCb39G3e1fL3xbzYUJ3yuI6U/s1600-h/images.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 130px; height: 73px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNU-4QdcAdRmOjGkRDU5Wcz_8qoAnWf73JIzS1IWdjex-YbAlccTcbR0uSSQDMDVjl9Di_pcK3LtzHgy4K05AukjatHYY5piWBZb-9YXeXHhMR-rHAoEZoCb39G3e1fL3xbzYUJ3yuI6U/s320/images.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5316755878543031458" /></a><br /><br />Nereye, kime bakarsam bakayım hafif bir tebessüme neden olan bir huzurla dolaşıyorum. Tanıdık tanımadık herkese gülümsüyorum bu sabah. Kimileri yarı şaşkın karşılık veriyor, kimileri görmezden geliyor. Olsun önemli değil. Bugün tek isteğim "kimse" olmak. Etrafımdan geçen diğer "kimsecik" lerin içinde "kimse" olmak. Nasıl göründüğüm önemli değil bugün, giysim, saç şeklim, ayağımdaki ayakkabı umrumda değil. Bedenim benden uzakta...<br /><br />Burnuma keskin bir kahve kokusu geliyor. İyice içime çekiyorum kokuyu. Gözlerimi kapatıp bu kokunun çağrışımlarına bırakıyorum kendimi...Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-76288614400677152442009-03-02T01:56:00.000-08:002009-03-02T02:22:21.196-08:00Bebek örgüleriBunlar son örgülerim, örgüde henüz yeni biri olarak bebek örgüleri boyutları nedeniyle daha çabuk bitebildiği için tercih nedenim. Çevremdekilere hediye ediyorum, hem onlar hem de ben mutlu oluyoruz.<br /> Bu bebek elbisesi etekten başlanıyor ve çok kolay :<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgntD06VdCIQXXrCy10POn2fANL8-5Uw8m3sGtqPCGhyf5M2HDd8px4njRk3E4urrQA_9sId539ns3coAWeoEVPiG49ooFFVNUNde5MWMtuc4GUFLXLBCjZYQjHGCohvakWAiUgLkQiN60/s1600-h/Resim+090.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgntD06VdCIQXXrCy10POn2fANL8-5Uw8m3sGtqPCGhyf5M2HDd8px4njRk3E4urrQA_9sId539ns3coAWeoEVPiG49ooFFVNUNde5MWMtuc4GUFLXLBCjZYQjHGCohvakWAiUgLkQiN60/s320/Resim+090.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308528277653758578" /></a><br /><br />alttaki resimde yakadan başlama bebek yeleği var, eğer kolları örmeye devam ederseniz hırka oluyor.<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYXj6WkCkvM5KFZxzGtVDWQAirZICIcjZb7X8Y87AqzFjWsWHJWeIhAsOrlS64vedUg4qpFYTZmyTXXzB2PkbPduUL9Fx51Ig1dotN5TAGC1rPPahvkrWRZyJ67LjI2Ke5O1mQpdG5_MI/s1600-h/Resim+091.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYXj6WkCkvM5KFZxzGtVDWQAirZICIcjZb7X8Y87AqzFjWsWHJWeIhAsOrlS64vedUg4qpFYTZmyTXXzB2PkbPduUL9Fx51Ig1dotN5TAGC1rPPahvkrWRZyJ67LjI2Ke5O1mQpdG5_MI/s320/Resim+091.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308528701940473378" /></a><br /><br />bu da aynı şekilde yakadan başlayarak ördüğüm hırka, iki renk ip kullanarak desen yaptım: <br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrEc9ftVlDIgvtoH4HwStcSsvZovWFZmrN0bkt7l6T3-_pHKye4ThWPwgC37sv9yW8JzPYpapVJBmSRNVpPdEXqZcZPp2WxZz69RzaQ53FAmAzjIsG3qW-6aG8Ose5NXo5lDzZ-EuYRB8/s1600-h/Resim+177.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrEc9ftVlDIgvtoH4HwStcSsvZovWFZmrN0bkt7l6T3-_pHKye4ThWPwgC37sv9yW8JzPYpapVJBmSRNVpPdEXqZcZPp2WxZz69RzaQ53FAmAzjIsG3qW-6aG8Ose5NXo5lDzZ-EuYRB8/s320/Resim+177.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308529064335822946" /></a><br /><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCC622DasYHB8Ggd13RibWdhMnCFsPioZ5-E0-OQJKwG3OngDll0O4YsVgPhQF7PvDK5Sdnh2ZSKtmhkR2OWM7yCgbLBpvlbxAkc1GvbqDjOy9mYB83tIWJw3Sy_96oBrehTfHqyQ2tDk/s1600-h/Resim+179.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCC622DasYHB8Ggd13RibWdhMnCFsPioZ5-E0-OQJKwG3OngDll0O4YsVgPhQF7PvDK5Sdnh2ZSKtmhkR2OWM7yCgbLBpvlbxAkc1GvbqDjOy9mYB83tIWJw3Sy_96oBrehTfHqyQ2tDk/s320/Resim+179.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308529269405342402" /></a><br /><br />bu yeğenim için ördüğüm elbise, 8 ters iki düz olarak başlanıyor ve her 12 sırada bir terslerden birer ilmek eksiltiliyor<br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdi0ZygUEGA_lzCAYV28RT2UU38vCyOCy63N2lobJUuRxpT7drjWaxfpUenQByT8GIN5yqmPjRgkEyAbDoX9FcWRoR5vDh-pTmw89EXc8pTLAGBUTbk1VzZLbfki9uz8CVEfo-LdQT7ZM/s1600-h/Resim+180.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdi0ZygUEGA_lzCAYV28RT2UU38vCyOCy63N2lobJUuRxpT7drjWaxfpUenQByT8GIN5yqmPjRgkEyAbDoX9FcWRoR5vDh-pTmw89EXc8pTLAGBUTbk1VzZLbfki9uz8CVEfo-LdQT7ZM/s320/Resim+180.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308530198586187250" /></a><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirA_qnSJHPP2qcF96SClBQ7hGvvREod0lPrzqcP2TSMHDZmwKSDm8UmQiL6HAsZslSlWk5ES2DS184P7o1WB-2XqCY439TbgCw-2qmIOA252F0acKEkt-K0KhXba7kFKRJoIrxmviTQKc/s1600-h/Resim+186.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 240px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEirA_qnSJHPP2qcF96SClBQ7hGvvREod0lPrzqcP2TSMHDZmwKSDm8UmQiL6HAsZslSlWk5ES2DS184P7o1WB-2XqCY439TbgCw-2qmIOA252F0acKEkt-K0KhXba7kFKRJoIrxmviTQKc/s320/Resim+186.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308533304383367890" /></a><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEiBD6E5KBMugaAUIzP5ZBI3HX7jRENlkQAiV8jjKG5hNacKWY3e9XPDCrVTMiYUyFx-I-JBFwp4eMN7A6g5KlpMgyUJZRGvP2THDwCFiEs2BblwViTj9W0Ht6E20gMm9PhehXIgI0e3Q/s1600-h/Resim+183.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEiBD6E5KBMugaAUIzP5ZBI3HX7jRENlkQAiV8jjKG5hNacKWY3e9XPDCrVTMiYUyFx-I-JBFwp4eMN7A6g5KlpMgyUJZRGvP2THDwCFiEs2BblwViTj9W0Ht6E20gMm9PhehXIgI0e3Q/s320/Resim+183.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5308529507157416994" /></a>Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-16535487846745143602009-01-21T03:25:00.000-08:002009-02-06T00:10:23.455-08:00ZamanZaman ne garip bir kavram değil mi? Sınırsız bellek yolculuklarımın içinde bazen öyle anlar oluyor ki biyolojik saatimle zaman birbirine giriyor. Bellek izdüşümlerimle şu anda gördüklerim sürekli yer değiştiriyor ve zaman hangi zaman ben neredeyim bilemez oluyorum.Onlarca yüz geçiyor gözümün önünden, tanıdık -tanımadık- ben hangi yüzü hangi zamanda gördüm, şu anda hangi zamandayım, nerdeyim karıştırır oluyorum.<br /><br />Doğup büyüdüğüm şehirden hiç uzaklaşmadım. Çocukluğum, ilk gençliğim hep aynı yerde hatta birbirine yakın semtlerde geçti. Sanırım biraz da bu yüzden zaman daha karmaşıklaşıyor benim için, bir sokakta apartmanlara, ağaçlara bakarak ilerlerken o sokakta daha önceki yürümüşlüklerim aklıma geliyor, başka bir gün, başka bir öğle vakti kaç kez geçtim buradan? Yürürken üstümde ne vardı? ne giymiştim, yalnız mıydım, yoksa sıcacık bir ele mi tutunmuştum, ya da bana tutunan minik bir el mi vardı, .... Bellek izdüşümleri. Aynı anda birden çok öğle vakti, gün batımı, bahar akşamı, çok sıcak bir yaz günü, peşinden iliklerime kadar donduran bir soğuk, yüzler, büyüklü küçüklü bir yığın insanın görüntüleri, gözyaşlarım, kızgınlıklarım, sevinçlerim, bir gün küçük bir palmiyeyi öfkeyle tekmeleyişim bir biri ardına aklıma geliyor. Ahh bu belleğim..<br /><br />Otobüs durağında anneannesinin elinden tutmuş bir oğlan çocuğu aynı anda bana lacivert bereli küçük bir kız çocuğunu çağrıştırıyor, sonra üniversitedeki öğrenci kantinini, sonra ilk aşkımı, sonra şehirler arası bir yolculukta anımsayıp sonra tekrar unuttuğum özlemlerimi, yağmurlu bir günde pencereye başımı dayayıp içli içli ağladığım bir zamandan, yemyeşil yapraklar arasında mandalin kopardığım bir ağacı anımsıyorum. Sevdiğimin dudağıma kondurduğu minik öpücüklerin sıcaklığıyla ısınıyor içim. Masmavi bir gökyüzünde uçurtma aradığım bir yaz akşamından dalıyorum zamnın içine, martılar geçiyor birer ikişer. Zaman yine hangi zaman bilmiyorum. Sanki bütün pazartesiler, salılar, pazarlar, cumartesiler, bütün saat 19.00 lar, 15.00'ler, 03.00'ler hepsi hepsi bana koşarak geliyor, bütün anılarım bana koşuyor. <br />Biyolojik saatime dönmeye çalışıyorum. Doğru zamana yani, aynı anda geçmişte uzaklara bakarak şu anki zamanda olmayı düşlediğimi hatırlıyorum. O zaman bu gün ne kadar uzak görünüyordu bana. Ama şimdi bu gündeyim. Kızgınlıklarım geliyor aklıma birden, kızdığım insanlar ve hiç kızamadıklarım, beni kızdırdıklarını bilenler ve hiç bilmeyenler,.... Ayrılıklarım,özlemlerim, yapabildiklerim, akan zamana karşın tutabildiklerim, kaçırdıklarım, benim saydıklarım, tutunduklarım, kazandıklarım, uzun uzun güldüklerim, gülümsemelerim, kavuşmalarım...<br />Dönüp bir fincan kahve alıyorum, kahve kokusunu içime çektikçe duyduğum huzuru uzun uzun yaşamak istiyorum. Artık bu güne dönme vakti. Bu günde olmak ne güzel, yine de bu bellek yolculuklarımı beni çok yorsa da seviyorum. Ben buyum diyorum, mutlu muyum? evet mutluyum. Ne güzel.Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-54730685530160619302009-01-20T00:05:00.001-08:002009-01-20T00:05:49.059-08:00Ömür dedigin üç gündür,dün geldi geçti <br /><br />yarin meçhuldür, O halde ömür dedigin bir gündür,o da bugündür.. <br />Cok zaman onceydi. O kadar zaman onceydi ki zaman diye bir <br /><br />sey yoktu. <br />Insanlar günes dogup batincaya kadar <br /><br />yasiyorlardi hayati. Bir daha hic olmayacakmis gibi dolu ve anlamli. <br />Derken zaman diye uc parcali bir sey <br /><br />icat etti insan. <br />Bir parcasina dun dedi, diger parcasina <br /><br />bugun, oteki <br />parçasinada yarin. Sonra fesat karisti zamana ve insan <br /><br />bugunu unuttu. <br />Dunu dusunup pisman oldu, yarini <br /><br />dusunup telaslandi, ama isin ilginc <br />tarafi tum telas ve pismanliklari gunes dogup <br /><br />batincaya kadar <br />yasadi. Farkinda olmadan rezil etti bu gununu. Oysa yarin, bugune dun diyor, dunde bu <br /><br />gün icin <br />yarin diyordu. Bir turlu beceremedi. Bir eliyle yarina, diger eliyle dune <br />yapisti. <br />Bu gunu eline yuzune bulastirdi... Mutsuz oldu insan. VE ne gariptir ki yarinin telasini da, <br /><br />dunun pismanligini da hep bugun yasadi; ama bugunu hic yasayamadi.Ne yarin ne de dun! <br /> <br />sağlıcakla kalın....alıntıdırHayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-61228604961905654382008-11-19T09:40:00.000-08:002008-11-19T00:15:17.455-08:00ÜÇ SIRADIŞI KADIN VE TAHAMMÜLBüyüteç hanım bir hafta bizde kaldı. Kendisine büyüteç hanım diyorum çünkü olayları büyütmede üstüne yoktur. Birde çocuklarını hiç büyütememiştir, ne zaman bir araya gelsek asla yaşımıza uygun davranamayız, hep en büyük odur bizlerde kaç yaşında olursak ollaım onun etrafındaki mini miniler. Ne giydiğimizden ne yiyeceğimize, geceleri üstümüze alacağımız örtünün kalınlığından, cep harçlığımıza kadar her konuya müdahele eder. Kendisiyle ilişkilerimiz ilk yıllara göre çok daha iyi yönde gelişip şekillendi gerçi ama yine de beraber olduğumuz zaman süreci uzadıkça tahammül sınırımın yavaş yavaş azaldığını hissediyorum. Bu tahammülsüzlüğümü kendime yakıştıramıyorum, duygularım, yorumlamalarım git gide kendimi basite indirgediğimi tekrarlıyor ama sonuçta kendimi yine baskılamaya çalıştığım reflekslerimle baş başa buluyorum. Sonrasında da yansımasını engelleyemediğim bir huzursuzluk halimle baş başa kalıyorum. Hiç kimsenin dört dörtlük insan olmadığını, insan olan her yerde sorunların olabileceğini hem kendime hem de çevremdekilere sık sık tekrarlar, hoş görü ve saygının önemini de iyi bilirim. O zaman niye bu tahammülsüzlüğüm?<br /><br />Örneğin banyomuza yeni dolaplar yaptırdık. Gelişinin bir kaç gün sonrasında dolap düzenlemelerimi eleştirdi, sanki, şunu şuraya koysam daha iyi olurmuş, bir sonraki konuşmada dolap içinde gördüğü bir kutunun boş olup olmadığını sordu. (Hııımm her kapağın ardındaki rafda ne olduğunu ne çabuk ezberlemiş diyen bir iç sesi haydi sustur bakalım)<br /><br />Sonraki günlerin birinde bayan şüpheyle beraberdim. Birer bardak çay eşliğinde karşılıklı sohbet ettik. Son günlerde depresyonun dibine vurmuş bir arkadaşımızdan bahsediyorduk. Arkadaşımızın ilaçlarını düzenli alıp almadığından emin olmadığımı söyledim. Bir kaç gece sonra arkadaşımdan telefonuma bir mesaj geldi. Bayan şüphe onu aramış ve demiş ki sen çok hastasın ve ilaçlarını da düzenli almıyorsun. Akabinde de kendi aramızda geçen konuşmaların tamamını arkadaşıma aktarmış. Çok zor durumda kaldım. Arakadaşla ilgili şüphelerimizi önce zihninde gerçeğe dönüştürmüş sonra da arkadaşımızı bu gerçeklere inandırmak için didinmiş durmuş.Arkadaşımız itiraz edince de beni yandaş yapmış kendine. Arkadaş direndikçe "ayy sen çok hastasın çok ve kendinin farkında değilsin" sözlerini yinelemiş durmuş. Arkadaşımla uzun bir telefon görüşmesi sonunda kendimi bir parça kurtarabildim ancak bayan şüpheye, şüphe uyandıracak cümleler kurmama konusunda kendime söz verdim. <br /><br />Daha sonra bir başka tanıdığım ki kendine "kraliçe" diyelim. Kraliçem çok zorlu bir hayat mücadelesi vermiş, zorlu ameliyatların altından başarıyla kalkmış son derece azimli biridir. Verdiği amansız mücadeleler sonucu öfkesinde de sevgisinde de cömert bir kişilik ortaya çıkarmıştır. Ben normal bir insan değilim der sık sık, şu şu ameliyatları oldum ve bundan sonra stressiz bir yaşam istiyorum, stres bana yasak. Ama X beni sık sık azarlıyor, sesini yükseltiyor, söyleyin X doktora gitsin tedavi olsun. Geçenlerde Y ile telefonda konuşurken aman sende çok dırdırcısın dedim bana kızdı. Bence Y gitsin kesinlkle tedavi olsun. Ayrıca şu C var ya o da normal değil. ...Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-24725691649411294882008-11-10T10:38:00.000-08:002008-11-10T11:00:39.738-08:00YİNE OĞLUM :)Bu hafta da 10 Kasım törenimizde okuyacağı şiiri ezberletmekle uğraştım. İki bölümden oluşan ve her bölümü beşer satır olan şiiri ezberlememiz pek kolay olmadı. Okuma yazma bilmeyen bir çocuğa körü körüne şiir ezberletmek de pek akılllıca değilmiş, bunu da öğrenmiş oldum. Şiirimizin ilk bölümü şöyleydi:<br />Mustafa Kemal'i düşünüyorum.<br />Yeleleri alevden bir ata binmiş<br />Aşıyor yüce dağları engin denizleri<br />Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda<br />Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri<br /><br />Neyse biz okuyoruz ikinci satıra gelince her seferinde :<br />-Yeleleri alevden yapılmış bir ata binmiş<br />_ Oğlum yapılmış demene gerek yok yeleri alevden br ata binmiş diyeceksin.<br />_ Tamammmm baştan okucam.<br />_ Mır mır mır mır yeleleri alevden yapılmış bir ata binmiş.<br />_!!!!!!! Alevden yapılmış değil çoccuuuuummmm!!!!<br />Neyse sonunda yele kısmı oldu, bu kez de :<br />- Işıl ışıl parlıyor <br />_ Yanıyor <br />_ Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri, dur baştan okuycam anneee<br />- Mır mır mır ışıl ışıl parlıyor<br />-Yanıyoooorrr!!!!<br />Çok üstüne gitmeyeyim diyorum, daha okula başlamadan bıkmasın bu ezber işinden ama şiir ezberlenmedikçe içi de rahat değil, sonunda nerden baksan el kadar yavrucak. Sabah okula giderken arka koltuta elimde şiir çocuğum uykulu gözlerle tekrarlaya tekrarlaya yolu bitirdik. Ezberledim de mi anne, şimdi oldu de mi diye sordu durdu benim zeka küpüm!<br />Neyse efendim gelelim sadede, tören sırasında şiirimizin ilk bölümü şöyle okundu:<br />_ Mustafa Kemaaal seni düşünüyorum.<br />Yeleleri alevden yapılmamış bir ata binmiş<br />Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda <br />Işıl ışıl parlıyor yanıyor mavi gözleri ....<br />_ !!????<br /><br />Okul çıkışı babamla birlikte oğlumu okuldan aldık, eve dönüyoruz. Atatürk büstünün önünden geçerken:<br />_Heeeeyyy bakın işte bizim bugün şiir okuyup çiçek bıraktığımız büst burası dedeeeee baaak ben buraya çiçek bıraktım.<br />Babam kilitlenmiş trafikte bir hayli meşgul olduğu için oğlumla ben ilgileneyim istedim.<br />_ Dedeeee arabayı bira daha ilerletirsen çiçeğimi görebilirsin.<br />_Hangisi oğlum senin çiçeğin şu tarafta mı büstün hemen önündekilerin arasında mı?<br />_ Hayır anne şurda şu tarafta.<br />_Hıımmm şu kırmızı buketli olan çiçeğin orada mı?<br />_ Anne benimkinin kağıdı yotu kağitsız çiçekti.<br />_Hııımm peki ne renkti çiçeğin gördüm galiba seninkini ben.<br />- Anneee sapları yeşildi.<br />_ !!!!!! Peki çiçeğin ne renkti oğlum?<br />_ Bilmem. Ama yeşil saplıydı<br />- !?<br /><br /><br />Biraz gülmecenim, tebessümün ardından Büyük Ata'yı rahmetle bir kez daha anıyorum.<br />Seni çok özledik Atam!<br />Senin ışığınla senin yolunda ilerliyoruz.<br />Rahat uyu !!!<br /> <br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTyNTkylrUJG0DZpMEiUtrSfvabkJ_A5Xe6_Kd1fF-Ns6d8DoeeE-PwiqFh0c4UHvwFvHZ7T3E4OSZ3JtaJovtUs3jH9tZE4gY06uuIPHkOqvjRZpxi4_3iTak0d5YmPLjqdikXMLxK1A/s1600-h/CA7XY6WDCAZ1W35XCAHWTFRZCA1BEF1XCA0U2B6FCAN9BBO7CAUKCUUUCA8TSSQFCAJ0YKP9CARR0XLTCAZ0YNFUCAVZ2NA3CA6QHXS0CADLROA8CARWIS8DCA6G6PU4CAK2QF2SCAE13XGHCAQJVL99.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 149px; height: 82px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTyNTkylrUJG0DZpMEiUtrSfvabkJ_A5Xe6_Kd1fF-Ns6d8DoeeE-PwiqFh0c4UHvwFvHZ7T3E4OSZ3JtaJovtUs3jH9tZE4gY06uuIPHkOqvjRZpxi4_3iTak0d5YmPLjqdikXMLxK1A/s320/CA7XY6WDCAZ1W35XCAHWTFRZCA1BEF1XCA0U2B6FCAN9BBO7CAUKCUUUCA8TSSQFCAJ0YKP9CARR0XLTCAZ0YNFUCAVZ2NA3CA6QHXS0CADLROA8CARWIS8DCA6G6PU4CAK2QF2SCAE13XGHCAQJVL99.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5267104808004865858" /></a>Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-48229894042986537892008-10-15T06:22:00.000-07:002008-10-15T06:35:49.298-07:00Ah oğlum vah oğlum<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMtaj8Kx6yqOufVGDlPJ-3CqzVzpXK98XE_4aWb9AaBABvI7fu1pA0zFLWIYRTMMzkiF7DG8V7yIAGu6ckFiYp91vaUWSR_BwDvtaruwApAIUFws-Fi5IbYPZWzB2U4m1nYereS6AS2IU/s1600-h/asik-cocuk.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMtaj8Kx6yqOufVGDlPJ-3CqzVzpXK98XE_4aWb9AaBABvI7fu1pA0zFLWIYRTMMzkiF7DG8V7yIAGu6ckFiYp91vaUWSR_BwDvtaruwApAIUFws-Fi5IbYPZWzB2U4m1nYereS6AS2IU/s320/asik-cocuk.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5257373154194997618" /></a><br /><br /><br />- Anne ben büyüyünce Zeyneple evleneceğim.<br />- Hımm. Zeyneple ... Buna Zeynep mi karar verdi? Yani zeynep seninle evlenmek istediğini mi söyledi.<br />- Hayır<br />- Anne ben Zeynebe onunla evleneceğimi söyleyeceğim, ama önce benim pompalı tüfeğim var diyeceğim. Anne bana pompalı tüfek alalım mı?<br />- Pompalı tüfek miii? oğlum silahlar zararlı ... vıdı vıdı vıdı pompalı tüfek dır dır dır<br />- Anne yarın sabah saçlarımı da şöyle kabartalım ama jöle saçlarımı sert yapar, biz suyla ıslatalım.<br />- Olur ama niyeki?<br />-Eeee Zeynep'in beni seçmesi için. Alperen de Zeyneple evlenecekmiş anne, onun için.<br />-:)<br />- Şey anne birde bayramda babamın halasının verdiği çoraplar var ya yeni çorap, ben onu yatağımın altınba sakladım kimse almasın diye, hırsızlar falan gelirse diye, sabah ben uyanınca bana o yeni çorapları giydirir misin?<br />_ :) <br />İçeri gelen baba hayırdır ? diye sorunca durum kısaca özetlenir. Oğlumuzun planlarına bir hayli şaşırmış iki ebeveyn ne desek, bizim her gün ne giydirdiğim umrunda olmayan oğlum saçlarının geriye taramasını istemekte, gülmemi de bir tutabilsem ... Planlar yapmaktadır. Baba:<br />-Hıımmm demek sen Zeynep'in seni seçmesi için plan yaptın bile, yakışıklı olmak gerek diyorsun.<br />-Evet baba, eğer Zeynep beni seçmezse Alperen halıda yürürken ayağımı uzatıp Alpereni düşürcem. Bu da ikinci planım.<br />İkimiz birden :<br />-!!!! ?????<br /><br /><br />- Anneee yarın ne zamandır?<br />- Hani gece uyuyoruz ya uyandığımız da yeni başlayan güne yarın denilir.<br />Ertesi sabah<br />-Annee şimdi yarın de mi?<br />-Hayır şimdi bugün.<br />-Ama sen yarın demiştin. Ama akşam konuşmuştuk sen yarın demiştin.<br />- !!!!!<br /><br />- merhaba oğlum, günün nasıl geçti?<br />-İyi geçti anne<br />-Zeyneple konuştun mu?<br />- Hayır anne, ben hep öksürdüm ve öksürmekten yoruldum. Ama zeynep yen çoraplarımı beğendi <br />-:)Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-79718075680011057782008-10-15T04:15:00.000-07:002008-10-15T05:23:05.920-07:00BURNUMUN UCUNDA<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi52cqrTxub_v77acoTlXd5fxATEUd4cNJ0zORYq3tWFkqE2VGVuW3U5LsgbFGji_fpL37urskwJ4FOfW6Ug9CsAx6-G9tvMRb5c_xqgpZo4J_KXylFre53pN3iR0oFyYpQSw7NMEfaR4Q/s1600-h/images.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi52cqrTxub_v77acoTlXd5fxATEUd4cNJ0zORYq3tWFkqE2VGVuW3U5LsgbFGji_fpL37urskwJ4FOfW6Ug9CsAx6-G9tvMRb5c_xqgpZo4J_KXylFre53pN3iR0oFyYpQSw7NMEfaR4Q/s400/images.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5257344005677252946" /></a><br /> Çocuk yazarlarının ve yayın evlerinin sınırsız hayal güçlerine hayranım. Oğlum için aldığım hikaye kitabı uçan tırtıl dizisi, evde de bir yığın uçan balık yayını var. Her nedense uçan kanarya, baykuş, serçe, martı ... gibi isimler seçilmemiş, balığın, tırtılın uçması tercih edilmiş. Aslında marifet onları uçurtabilmekte gizli tabi.<br /> Dün öğle saatlerinde büromun kapısından giren yirmili yaşların henüz başında (belki de altında) olan bir genç kızla, orta yaşlı bir hanım beni oldukça dumura uğrattı. Spor giyinmiş genç bayan elinde reçete kağıdı ile iç odaya masa başıma yöneldiğinde annesi olduğunu tahmin ettiğim orta yaşlı olanı çoktan girişteki bekleme koltuklarımıza kendini bırakmıştı. Eşofmanlı genç bayan reçete kağıdını uzattı. Yine adres sormaya gelen biri diye içimden geçirip uzattığı evrağı okudum. Bizim buralarda gideceği adresi bulamayanlar kapıdaki tabeladan (ismimizden) ne iş yaptığımızı çıkaramadıklarından mı en üst katta en köşede kalan büro olduğumuzdan mıdır nedir, herhalde doğru yere geldik diye düşünerek en alakasız yere gelip bize sığınırlar. Reçete kağıdında kadın doğum doktorunun konsultasyon ricası vardı. Ancak öyle karışık yazılmıştı ki hastanın şu anda nereye gönderilmek istendiğini çıkarmak mümkün görünmüyordu. Genç bayan tane tane konuşarak durumunu açıkladı. 17 haftalık gebeymiş, gebeliğin ilk günlerinden itibaren alkol almış ve ilaç kullanmış, doktoru alkol bağımlılık merkezine göndermiş, ben alkol bağımlısıyım, gebeliğin sonlanması için heyet kararı gerekliymiş, bebek büyük olduğundan .... Genç kadın gayet aklı başında tane tane anlatadursun, sağduyumu korumaya çalışarak yüzüne baktım, henüz ondokuz yaşında ya var ya yok. Polar eşofmanın sardığı kocaman bir karın. Gebe, hem de alkol bağımlısı. Bu yaşa , bu çehreye ne alkolu ne de gebeliği yakıştıramadım. Yanlış yere gelmişlerdi. Bir kaç telefon görüşmesi ile gidecekleri yeri netleştirip gönderdim. Gittiler ama genç kızın silüeti, kocaman karnı, tane tane konuşması, yüzü, gençliği, gözleri, girişte oturan annesi sandığım kadının hayali gözümün önünden ayrılmadı bir türlü. Benzer hayatlara ya televizyon haberlerinde ya da gazete sayfalarında rastladığım olmuştu ama hiç bu kadar burnumun ucunda hissetmemiştim. Evde de bir hayal gibi bu iki bayan gözümün önüne gelip gelip gittiler. <br /> Sabahın köründe işe yetişebilme telaşındayım. Metroya bindiğimde öylesine kalabalıktı ki içerisi, tam kapılar kapanacakken son hızıyla koşarak gelen bir adam metroya bindi. Zaten sıkış tepiştik, adamın gelişiyle başlarımız ister istemez cama doğru uzandı, ayaklar geride baş önde; hatta bir kaçımızın başı cama yapışık yolculuk başladı. Son anda binen adam koştuğu için nefes nefese, başı başıma bitişmiş, nefes sesleri kulağımda, ter kokusu burnumun ucunda. Nefes sesi, kokusu ... Yolculuk bitmek bilmedi.<br /> İçinde anne -çocuk teması olamayan konular bulup yazmak istiyorum, ama tüm anneler gibi lafımı döndürüp dolandırıp yine çocuğa getiriyorum. Haklısınız çocuklarımız dışında konuşacağımız bir şey yok sevgili <A HREF="http://aydanatlayankedi.blogspot.com/">kedi</A> af buyur :) Oğlum fena halde öksürüyor. Çok şükür göğüste sorunumuz yok, geniz akınıtısı nedeniyle kesik kesik öksürüğe hem kendisi hemde biz bütün gece maruz kalıyoruz. Tamam öksürmek vücudun savunma mekanizmasının tepkisi ve öksürmek gerekir ama öksürük sesi öksürenin dışında çevresindekilere neden bu kadar sinir bozucu ve katlanılmaz geliyor hiç düşündünüz mü?Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-60997285471319209202008-10-08T05:54:00.000-07:002008-10-09T23:22:53.848-07:00Büyüyenler-Büyümeyenler<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJX8koBB3q5lTE6q1YfHiGDCbCV0cwONqFECbGZqX-43LinV1EyxONMWI1bUf63-W3Ft1Bkz6O7PJBtjEtx_WPWUsAfC6d0gZDwms2Tk6xhbUB2jI43nykT3oZczJG0oMUa5MRxZvl8E4/s1600-h/uu8kbo7.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJX8koBB3q5lTE6q1YfHiGDCbCV0cwONqFECbGZqX-43LinV1EyxONMWI1bUf63-W3Ft1Bkz6O7PJBtjEtx_WPWUsAfC6d0gZDwms2Tk6xhbUB2jI43nykT3oZczJG0oMUa5MRxZvl8E4/s400/uu8kbo7.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5255406195027114162" /></a><br />Zamanın bu denli hızlı aktığını daha önce hiç böylesine yoğun hissetmemiştim. Aylar ayları kovalıyor takvimlerin temmuz ayından ekime gelişi arasında sanki sadece saatler geçmiş gibi. 2008 yılı da bitiyor ne kaldı ki bitmesine... Oğluma bakıyorum sinema salonunda koltuğa oturuşundaki hakimiyetine, ciddiyetle filmi takibini hayretle izliyorum. Birkaç akşamdır faaliyet dergisini alıp da çizgi birleştirme çalışmaları yapıyor, makasla yıldız kesebiliyor düzgünce, bazen öyle düzgün ve daha çok benim tercihim olan kelimelelerle kurduğu cümlelerini dinlerken iç sesim bana oğlumun ne kadar büyüdüğünü, büyüdüğünü! tekrarlayıp duruyor. O büyüyor, ben de büyüyorum. Kendimi bildim bileli ince uzun ve zayıf bir kızdım. Nihayet kilo aldım. Giydiğim pantolonların içini doldurabiliyorum, manken gibi görüntümden biraz uzaklaştım ancak 60. cm olan belimin çevresindeki simit şeklindeki yağ tabakası düşük belli pantolonların hediyesi mi yoksa deforme mi oluyorum??? Her çeşit yiyicekten bolca yerdim ve zayıflığımla bilumum arkadaşı kıskandırırdım, sonunda "kurt var sende" derlerdi. <br />Bayramda eşimin kuzenleri ie karşılaştık. Biz evlendiğimiz sene ilköğretim çağlarında olan dört adet delikanlı bugün sakallı, bıyıklı, uzun saçlarla bayram ziyaretine geldiklerinde fena halde dumura uğradım. Dün ilk okula gidenler şimdi üniversiteli olmuşlardı. Ne zman büyüdü bu çocuklar, zaman ne kadar çabuk aktı... Her birinin nerdeyse omuzlarında kaldı boyum, hani uzun boyluydum ben? değilim işte, kendi neslime göre (bizim kuşak) uzunum sadece. Hesaplıyorum bu yıl dokuzuncu evlilik yıldönümümüzü kutlayacağız. E dokuz yıldır karşılaşmamışım ben bu delikanlılarla, onlarda büyümüş de büyümüş dedim. Dokuz, sonra on!!! On yıllık evlilik hiç de büyütelecek bir şey değilmiş, eskiden duysam ooo siz eskimişsiniz, öfff ne çok olmuş falan derdim. Nolmuş bende on yıla merdiven dayamışım. Artık kendimi görmüş geçirmiş biri gibi mi görmeliyim??? Dünkü el kadar çocuklar adam olmuşlarsa o zaman bende görmüş geçirmiş biri sayılırım, hal böyleyken sizlerle birkaç hayat tecrübesi paylaşayım:<br />- Bebekliğimde öyle yaramaz, öyle huysuzmuşum ki nedensiz yere çok ağlayıp, bahtaniyede sersemleyene kadar saatlerce sallanmazsam uyumazmışım. Ergenlik çağıma kadar süren yeme problemim vardı. Bir yaşıma kadar gece uykusu nedir bilmeyen anneme sokak eşrafından çocuksuz dört bayan bana bakabilmesi için yardımcı annelik yaparlarmış. Ağzıma aldığım her lokmayı saatlerce ağzımda bekletmek gibi üstün bir becerim de varmış. Aile toplantılarında halen bahsedilir bu durum. Sen dört anne ile büyüdün denilir. Bende masa başında yemek tabaklarına eşlik eden gözü yaşlı hallerimi halen anımsarım. Günün birinde kendim evlat sahibi olduğumda mutlu mesut yaşayan, sakin, olgun, üstelik ne verdimse yiyip içen çocuğuma bakıp bakıp bu çocuk Allaha şükürler olsun ki bana benzemiyor diye nutuklar attığım, şükür duaları ettiğim anlar pek çoktu. Yine böyle anlarımdan birinde teyzem, ne olmuş senin çocukluğuna diye sordu da, ayy teyze ben mızmız çocuğun tekiymişim, öyle ağlarmışım ki... diye söze başladığımda sözümü bir güzel kesti, senin anlattıkların topu topu bir yaşına kadar sürdü. Her bebeğin sorunlu dönemleri olur, ama sonrasında hiç problem yaşatmadın. Her zaman olgun, anlayışlıydın, göz bebeğimizdin demesin mi? Okul başarılarımı anllattı ne kadar güzel saçlarım olduğunu söyledi , haydi teyze anlat, bana biraz daha anlat diyerek çocukluk anılarımdaki kara bulutları uzaklaştırmaya çalıştım kendimce. Annemde doğruladı sen çok olgundun, söz dinlerdin diye, şimdi oğlum büyüdükçe sıcakkanlılığını olgunluğunu bana benzetir oldular. Yeme problemim sabit kaldı ama huysuz bebek, mızmız çocuk etiketini üstümden böylece attım. O ilk yıl öylesine zor geçmiş ki annemde babam da bebekliğim dedim miydi aman aman, sen bize az çektirmedin derlerdi. Şimdi bu noktaya dikkate din siz siz olun çocuğunuzla ilgili size olumsuz, kötü gelen durumları dile getirirken beraberinde olumlu ve güzel şeyleri de muhakkak ekleyin. Uzmanlar da bunu tavsiye ediyorlar zaten, e bende büyüdüğünüz olarak altını çizeyim dedim. Oğlum dünyaya gelişinin ilk 25 gününde sarılık nedeniyle sürekli uykudaydı ve uyanmıyordu. Konu açıldığında ben hep uyuyodum, hiç uyanmıyodum, anneannem, babaannem benim burnumu sıkıyorlardı yine uyanmıyodum, annem de hep ağlıyordu deyiverince elektrik çarpmış gibi oldum. Tarih tekerrürden mi ibaret???? Hemen oğlumun bebekliğindeki kara bulutlara el koydum hepsine üfledim gittiler, çünkü o kabus gibi günler sadece 25 gün sürmüştü, sonrasında sorunsuz büyüdü çok şükür. EEE benden uyarması. Bir gün çocuğunuz karşınıza geçip de hiç mi iyi bir yönüm yoktu benim? diye sorabilir. <br />Büyümek güzel şey ama en güzeli yaşlanmadan büyümek!!! Gönlümüz yaşlanmasın en önemlisi.Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-28859622737076453422008-10-06T01:20:00.000-07:002008-10-06T03:16:05.196-07:00geldim<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicXw4TDbscdLslMK_hBONUMeoFlRDbAQ4mRatO5D6krYMWEiNEWt0phDfwoxbCHxhp5qqSbMvH9HVWxwJUzueGJcd5U6ovlFj6iZxPU99Q82B6RpeoL0JVHQIGPmtkUYzvDw45AmenKDA/s1600-h/3843UYUMAK.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicXw4TDbscdLslMK_hBONUMeoFlRDbAQ4mRatO5D6krYMWEiNEWt0phDfwoxbCHxhp5qqSbMvH9HVWxwJUzueGJcd5U6ovlFj6iZxPU99Q82B6RpeoL0JVHQIGPmtkUYzvDw45AmenKDA/s400/3843UYUMAK.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5253981936346041218" /></a><br />Epey olmuş yazmayalı, her zaman yazma isteğim aynı olmuyor, bazen de haydi yazayım dediğimde fırsat bulamıyorum.<br />Bir bayramı daha geride bıraktık. Benim içim bayram tadında bir bayramdı bol bol akraba ziyareti ve el öpmelerle geçirdik. Kendime ve oğluma böylesi bayramlar yaşatabildiğimde mutluluk duyuyorum. Bayram sonrası alışveriş, dinlenme ve temizlikle noktalandı. 9 gün ara; tatil olarak düşünüldüğünde iyi fakat işden uzaklaşma anlamında uzun. İşe konsantre olmak zaman alıyor.<br />Dün gece oğlumu erken yatırmak adına kırk takla attım ve sonunda bizden sonra uyudu. Ne yapacağım bu hacıyatmaz çocukla bilemiyorum. Tatilde serbest bırakınca uyuması gece ikilere kadar geriledi, ertesi gün de on biri buluyordu uyanması. İlk okula başlamadan uyku sorununu çözme konusunda karar aldım. Çok konuda olduğu gibi uyku düzeninde de yedi yaş geç diye düşünüyorum. Gel gelelim oğlumda bu düzeni bir türlü oturtamıyorum. Uykusu çok ağır gece kaçta yatarsa yatsın sabah uyanmamakta direniyor. Soyundurup giydirirken bana mısın demiyor, kucağımda uyur halde önce asansöre oradan da arabaya biniyoruz. Eskiden okul kapısına geldiğimizde tık diye uyanırdı. Şimdi iyice azıttı, okula giriyoruz, ayakkabılar değişiyor bana mısın demiyor, hani top patlasa uyur derler ya o cins bir uyku bazen sınıf teyzesi uyur halde kucağına alıp sınıfa götürüyor, sınıfa girince hemen uyanıyormuş. Bazen de arabadan inmeden anne ben kahvaltı hazır olana kadar sınıfta uyumak istiyorum, öğrtemenimle konuşur musun ricasını iletiyor. bebekliğinde uykusunun ağır olmasını ve uykuyu sevmesi hoşuma giderdi. İlk yılımızda sabahları ben uyanana değin uyuduğundan kime bahsetsem elini duvarlara vurur aman nazar değmesin derlerdi. Oğlum uykusunu biraz daha alsın diye işbaşı yapma saatimi her gün biraz daha ileri aldım, yakında bu konuda kimse gözümün yaşına bakmayacak.<br />Dün gece saat onda dişlerini zorla fırçalattım ve babaya iyi geceler diletip odasına götürdüm, ışıkları kapattım ki karanlıkta uyumayı sever, kitap okuma yerine masal uydurup anlatma yolunu seçtim. Sürekli uykusunun olmadığını tekrarladı durdu. Bir süre sonra mızırdanması değişti. Elma yemek istiyorum dedi, ardından börek yemek istiyorum dedi, olmadı nescafe istedi. Dişler fırçalandıktan sonra üstelik uyku saatinde bir şey yeme içmesinin mümkün olmadığını tekrarladım. Ağladı, sızladı bu gece uyumasa olmaz mıymış??? Hiç uykusu yokmuş ki, verdiğim uyku getirici taktiklerin heps,ne kulaklarını tıkadı, masallarımdan da sıkıldı. Pencerden dışarı bakmak istemesine sesimi çıkarmadım bir süre boş çocuk parkına ve sokağa baktı ki içeriye babamız girdi, uyumadığımızı görünce şaşırdı ki saat on biri çeyrek geçiyordu. babamız da uyku saatimiz diyerek yanımıza yattı. Sessizce hepimiz uykuya geçmeye çalışacaktık fakat ne mümkün bizim hacıyatmazın sesi hiç kesilmedi ki.. Önce tuvalate gitmek istedi, sonra vaz geçti gerek yokmuş, bu kez süt içmek istedi, böreeeeekk diye uzun uzun ağladı. Sonuda eşim krem peynirli bir dilim ekmek yemesi için mutfağa götürdü. Tekrar yatağa geldi ama hiç uykusu olmadığını yineleyip durdu. Mızırdanmaya tam gaz devam ediyordu ki, eşim sanki erkek kardeşimle birlikte teknede balık avlıyormuş ve konuşuyormuş gibi mırıldanmaya başladı. Güya denizde dalgalar vardı ve her ikisi de olta atmışlardı. Arada balıklar için uygun yemi seçip seçmediklerini tartışıyorlarmış gibi sürdürdü konuşmalarını. Oğlumun sesi anında kesildi. Bende uyuyormuş gibi bekledim. Yarım saati aşkın bir süre eşim balık avını canlandırdı durdu, bir ara kıpırdanıp döndüm ve oğlumun ışıl ışıl gözleriyle burun buruna geldim. hayordır der gibi bir göz işareti yaptım. ağzı kulaklarında bana babasını gösterdi: Uykusunda konuşuyor anneeee!!<br />Eşim balık avı konusunda bir on dakika daha direndi, ama baktık ki bizimkinin hiiiiç uyuyacağa benzer bir hali yok, dahası babasına bakıp bakıp kikirdiyor, sonunda bizde gülmeye başladık. Ben on ikiye doğru uyumuşum, oğlum ise bizden sonra uykuya daldı. Sabah yine aynı manzara yaşandı.Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-12094075065442197852008-08-14T03:44:00.000-07:002008-08-14T04:46:48.171-07:00İÇ SES<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdZK8o-vE9GZ2qByhNnD_Fk3OR9XsiSE2FO4u7Ls_YBv0oG-OeMDBMIr7xE-HX0_Sh436glKNUr9TMUMtlYTsrvjdx4WR_vsl0-u7NziNWYPKZkY8o0YjTtgMbtpfMr6-HtM6U2rzU8zQ/s1600-h/CAT7F5BX.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjdZK8o-vE9GZ2qByhNnD_Fk3OR9XsiSE2FO4u7Ls_YBv0oG-OeMDBMIr7xE-HX0_Sh436glKNUr9TMUMtlYTsrvjdx4WR_vsl0-u7NziNWYPKZkY8o0YjTtgMbtpfMr6-HtM6U2rzU8zQ/s400/CAT7F5BX.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5234326015900094626" /></a><br />Kendime kızıyorum. Çünkü sürekli konuşan bir iç sesim var. Kendime kızgınlığım da bu sesi sürekli konuşturuyor olmamdan kaynaklanıyor. Beynim bir düşünceden diğerine öyle hızlı akıyor ki, düşünceler arasında koşturmaktan yoruluyorum. Kendimi bildim bileli hiç bir şey düşünmeden geçirdiğim bir an bile yok. Bazen uyku öncesi eşime seslenir; merakla sorarım "Ne düşünüyorsun" diye "hiçbir şey" diye cevap verir. Üstelesem de hiç bir şey düşünmeden sadece uyumaya çalıştığını söyler. Gerçekten hiç bir şey düşünmüyor olamayacağını kabullenmek benim için çok zor. Düşünmemek de bir şeyi düşünmektir bana göre. Tekrar sorarım, kafasında gerçekten hiç bir şeyi düşünmediği anları olup olmadığını. Ben hiç böyle bir yokluk bilmediğimden algılamam da zor oluyor.<br />Oysa benim beynim kaynayan bir kazan gibidir. Birbiriyle bağlantılı, bağlantısız düşünceler birbirini kovalar durur. İç sesimin her zaman söyleyeceği bir şeyleri vardır. Dışarıdan bakıldığında genellikle sakin bir insan gibi görünsem de içim kaynar durur.<br />Bazen düşüncelerimi belli bir konuda yoğunlaştırabilirim. Ama yoğunlaştığım nokta beni çok geren bir konu ya da gerçekleşmesini bir an önce istediğim bir duruma yönelikse işte o zaman bu yoğunlaşma tehlike arz eder.Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com11tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-664253329400261802008-08-13T04:27:00.000-07:002008-08-14T04:00:09.608-07:00GÖLGELER DEĞİŞİNCE<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcfq_LKTTP5nQy3WyWk1FUdeVYXqU3Qt35zboXavpz25itG3H8WKAoOY5ijJ3Rtg3hLMlKAjopF7BfZE1TRf5K6005hC-IVgqqSSIGlZ7co5OzWwcmu7UI2cK6_lh1aIfhaYeHtXlT9i4/s1600-h/CAA7KT8D.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcfq_LKTTP5nQy3WyWk1FUdeVYXqU3Qt35zboXavpz25itG3H8WKAoOY5ijJ3Rtg3hLMlKAjopF7BfZE1TRf5K6005hC-IVgqqSSIGlZ7co5OzWwcmu7UI2cK6_lh1aIfhaYeHtXlT9i4/s400/CAA7KT8D.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5234326417963940162" /></a><br /><br />Hayat öyle bir noktaya alır ki doğup büyüdüğün yerden çıkar haritada ismini bile bilmediğin bir yerde yeni bir yaşamın kucağına atılırsın. Sevdiklerin, ailen, her sokağını karış karış bildiğin yeri, o güne kadar yaşanmış tüm anılarla bırakıp gitmek gerekir.<br />Gözün arkada kala kala....<br />Gidersin.<br />Sonra özlem başlar. Başa çıkılması zor bir özlem. Her şeyi özlersin, oradayken sana rahatsızlık veren şeyler bile özlenir.<br />Bir gün kavuşursun. Kısa süreli bir kavuşma yaşanır. Her şey aynıdır. Hatta her ey eskisinden de daha güzeldir. Buralar bırakılır da gidilir mi... Gitmek istemiyorum diye seslenir durur içindeki ses. Kucaklaşmaların süresi uzar, her an fotoğraflanmak istenir. <br />Yeniden gitme vakti geldiğinde gözyaşlarını kimse tutamaz ve gidiş yolu... Yeni hayatta yine özlem karşılar seni, özlem ve yeni yere yabancılık hiiiiç barışamazlar.<br />Bu seneryo bir kaç kez daha tekrarlanır.<br />Giden, özlemle döner her seferinde. Ame bir süre sonra tekrar geldiğinde her şey eskisinden daha güzel değildir. Buraya bakarken orayı ister istemez göz önüne getirir. Her kare başka bir kareyi çağrıştırır.<br />Değişim....<br />Değişimle yüz yüze gelinir bu kez. Ne kişiler aynı kalmıştır, ne sokaklar. Ne çocuklar çocuk kalır, ne büyükler büyük. Gölgeleri bile değişmiştir her şeyin. Ama en kötüsü , artık diğer yerdeki yaşamı da özlemeye başlarsın ya... İnsanın içini en çok o acıtır.Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-52369175152446297742008-07-25T03:41:00.000-07:002008-07-25T04:06:52.910-07:00Sözün bittiği yer ...Bugün bir açılışa davetliydim. Asansörle törenin yapılacağı kata çıkarken görevlinin biri elinde ayaklı saksılı bir yapma çiçekle asansöre bindi. Tüm hediye çiçekler gibi saksıya bir kuşak yerleştirilmiş ve gönderen yerin ismi yazılmıştı. Gözlerim biraz daha geriye kayınca saksının ayaklarının dört duvarına da "demirbaş" mühürünün basılmış olduğunu ve demirbaş numarası verildiğini gördüm. Öyle şaşırdım ki, açılış boyunca o saksıdan ve çiçekten gözümü alamadım. Demirbaşlarını göndermişler :)<br />***<br />Açılıştayız. Uzun koridora sıra sıra masalar yerleştirilmiş; büyük servis tabakları içerisine aperatif yiyecekler konulmuştu. Tabakların büyük kısmı tüketilmiş, elimizde içeceklerimizle sohbet ederken, emekli öğretim üyelerimizden oldukça yaşlı bir hanım elinde poşeti ile masamıza yaklaştı, servis çatallarını kullanmaya gerek duymadı. Parmaklarıyla bir kaç baget alıp poşete attıktan sonra bize dönüp üzeri galeta unuyla kaplanmış patatesleri göstererek onların ne olduğunu, baharat içerip içermediğini sordu. Tam o anda "köpeğiniz mi var hocam?" diye sormaya hazırlanıyordum ki; "iğne oldum, bir süre beklemem gerekiyor da .." açıklamasını yaptı. Yanımdaki arkadaşıma tam sormayı düşündüğüm sorudan bahsettim, ikimiz de koptuk. O hanım bir kaç çeşit daha yiyeceği poşete attıktan sonra aynı poşete baklava ve meyve de ilave edip kendince bir garnitür oluşturup masamızdan uzaklaşırken benim sormayı düşündüğüm soru masadaki diğer kişilere de aktarıldı ve bir çoğu arkalarını dönüp uzun süre güldüler. Hanım masadan uzaklaştığında ben halen poşetteki birbiriyle alakasız yiyecek çeşitlerinden oluşmuş karışımı gözümün önünden silmeye çalışıyordum.<br />***<br />Bu iki olay beni ve arkadaşlarımı epeyce eğlendirince, arkadaşlarımdan biri bana geçmişte yaşadığım bir olayı hatırlattı ve gülmelerimiz ikiye katlandı:<br /><br />İşe alındığım ilk seneydi. Personel yemekhanesi her zamanki gibi kalabalık, bense her zamanki gibi ağır ilerleyen kuyruğa girmiş elimde tepsimle bekliyorum. Arkamdaki hanımın türbanlı oluşu dikkatimi çekti. Bir süre hanımı inceledim. Benden bardaklara uzanmamı rica ettiğinde kendimi tutamadım: "Siz türbanla mı çalışıyorsunuz?" diye sordum. Evet yanıtını alınca daha da ileriye gittim: "Bir kamu alanında türbanla çalışmanıza nasıl müsaade ediliyor?" Kadının cevabı: "Ben morgta çalışıyorum". Kadın meğer ölü yıkayıcılığı yapıyormuş.<br />İşte o an sözün bittiği yerdeydim..Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-44176099474706930432008-06-24T23:59:00.000-07:002008-06-25T00:18:54.194-07:00DÜŞ - MAVİBen düşmaviyim... Bazen fırtınalı, bazen umarsız. Bazen dibi görünmeyen bir karanlık. Bazen turkuaz şeffaflığında bir ışık hüzmesi... <br />Sessiz çığlıklar atarken bedenim dimdik durur rüzgara karşı... Maviliklerimde boğulur kederim, isyanım. Bazen köpük köpük mavi olurum. <br /><br />Küçük bir kızken en sevdiğim renkti mavi. Büyüklerimin bana giydirmeye pek hevesli olduğu pembe elbiseleri inatla reddederek en mavi giysileri beğenirdim kendime. En yakın arkadaşlarım hatta kız kardeşim pembelerle donatırken odalarını, yaşamlarını, ben kendime ayrı bir köşe arardım. Siz kızsınız derdim, kız çocukları pembeyi sever, hep mutludurlar.<br /><br />Ancak hayat kederle, acı ve isyanlarla doluydu. Annemin rahatsızlığıyla boğuşmak zorundaydık. Evin en büyük çocuğuydum. Her yeni gün sırtıma yeni yeni sorumluluklar yüklüyordu. Hayat beni daha çocuk olamadan çabucak olgunlaştırdı. Pembeden uzak maviliklerde yürüdüm. Bazen siyahtan daha siyahtı mavilikler bazen de beyazdan daha beyaz.<br /><br />Yıllar yılları kovaladı. Ben hep mavi giydim. Annem iyileşti. Çok şey değişti. Ama ben hep büyük kaldım. Olgun, büyük. Aşık oldum, mavi gözlü bir adama. beni kollarına aldığı anda duyduğum sonsuz mutluluk ve güven hissini hatırlayarak :Sen düşmavisin dedim. Düşerinde kaybolmak istediğim düşmavim...<br /><br />Sonra sadece bir düş kadar mavi olduğunu gördüm. Ben onu mavileştirdiğim sürece maviydi. Ve dedim ki düş mavi benim aslında. Sürekli maviliklere uzanan açılan benim yüreğim, benim düşlerim.<br /><br />Daha da büyüdüm. Mini mini bir oğlan doğurduğum. Her yerine, her şeyine aşık olduğum. Oğlum dünyaya çocuk çocuk baktıkça ben pembelere yer açtım dünyamda. pembe giysiler giydim, küçük kız çocukları gibi. Artık gardrobumda mavilerin arasında pembeler var fuşyaya kadar uzanan. <br /><br />Şimdi her renk ayrı bir keyif veriyor bana... Her rengi sonuna kadar yaşamak istiyor bedenim. Hayat renkleriyle güzel...Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-2435037316915955212008-06-20T03:08:00.000-07:002008-12-09T17:48:29.425-08:00GEVEZEYİM, GEVEZESİN, GEVEZE<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKMjw3eWN5DW8oxbJpHo4YfYT6pBr_BryyrNRADRNCxJKKAukamKchEfQtUX2rf6Qk9ICdZPb4CaSDvhRM-cT7ZGU1TOCWX1_zgvMao9qPK2UxpqFs7NICP0_eS_mDPRdzdMqQhT1KmIA/s1600-h/hahaytttttttttttih7.png"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKMjw3eWN5DW8oxbJpHo4YfYT6pBr_BryyrNRADRNCxJKKAukamKchEfQtUX2rf6Qk9ICdZPb4CaSDvhRM-cT7ZGU1TOCWX1_zgvMao9qPK2UxpqFs7NICP0_eS_mDPRdzdMqQhT1KmIA/s400/hahaytttttttttttih7.png" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5213904309759109714" /></a><br /><br />Sevgili blog arkadaşlarım, değerli okuyucularım sizlerle birazcık dertleşeyim. Bilenler bilir ben konuşmayı, anlatmayı, paylaşmayı çoook hemde çok severim. İşte oğlum dünyaya geldiğinde de, anne şefkatiynen bağrıma yerleştirir, kendisine hayata dair bilimum bilgileri aktarmaya çalışırdım. Mesele küçük böcüğüme oğlum bak bu elektrik düğmesi, bak bastım, yandıııı, şimdi de söndüü, bak burası mutfak, şurası oturma odamız gibi bilgilendirmelere fırsat buldukça devam ederdim. Hatta bu konuşma işine daha anne karnında minicik bir fetüsken başlamış idim. Şimdiki bebeler ordayken bile her şeyi anlıyorlar diyerek klasik müzik eşliğinde sohbet edip, nasreddin hoca fıkralarına kadar uzanan değişik kitaplar okumuştum. <br />Yavruceğizim dünyaya gözünü açtığı andan itibaren benim anlattıklarımla dünyayı yavaş yavaş keşfetti, tanıdı. Çok da iyi bir dinleyiciydi. İlk dört yılımızda ona alınan kitaplarla odamızda kitapları koyacak yer bulamaz olduk. Ben annesi olarak düşündüm ki, kelime haznesi ne kadar geniş olursa o kadar iyi olur.<br /><br />Sayın okuyucularım daha ben anlatmadan sonumuzu tahmin ettiğinizi anlıyorum, ancak dedim ya taa baştan dertleşeceğim diye. Ben içimi dökücem, inşallah sizler de sonuna kadar okyucaksınız. Başladınız bir kere :)<br />İşte ne diyordum, benim minik bal böceği çok iyi bir dinleyiciydi. Meğerse kayıttaymış kayıttaaaa... Şimdi bu henüz beş yaşını iki üç ay geçmiş şu sıpam var ya artık gün boyu konuşur bir halde. Hatta kendisini on tane çocuğun içine koy, avaz avaz bağırmak durumunda kalsa bile on tanesinin de dinlemesi için sürekli konuşuyor. <br />Başlarda en sevdiğimiz etkinliklerden biri gün içi sohbet vakitlerimizdi. Ben mutfakta yemek hazırlarken, yahut wc.de tuvaletini yaptırırken sohbetlerini pek severdim. Konuş evladım konuş derdim. Konuşan Türkiye'nin konuşan bireylerinden biri ol. Susma sustukça..., koyun gibi güdülenlerden olma ... Özgüvenli ol.<br />Neyse uzatmayayım da geleyim yine bu güne. Oğlum sağ olsun geniş bir kelime haznesi ile öylesine bir konuşma yetisine sahip oldu ki, her zaman her konuda uzun uzun yorumları oluyor. Her zaman konuşacak anlatacak bir şeyleri var. 6 saatlik araba yolculuğunda aralıksız sohbet edebiliyor. Girdiği her ortamda, küçüklü büyüklü insanların arasında bulunduğunda "size bir şey söyleyeyim mi" ile başlayan sayısız cümleler kuruyor.<br />Bazen yorumları çok hoşuma gidiyor. Doğrudan tarafsız bir gözle ve tamamen farklı bir pencereden bakış açısı sergileyebiliyor ve hayran bırakıyor bizleri. Ancak sorun nerede durması gerektiğini bilmiyor. Her zaman topluluğa hitap ederk konuşuyor.Örneğin 5 kişilik bir ortamda sadece X' in ilgisini çekebilecek bir konuyu diğer dört kişinin de dinlemesi için sesini yükseltip, kendisini herkesin dinlemesini istiyor. Hep ortaya hitap ediyor, sanırım bunun bir buçuk yaşından beri okula gitmesinin etkisi büyük, sanki her an 25 kişilik sınıfındaymış gibi davranıyor.<br />Geçenlerde öğretmeni ile konuştuğumuzda aynı şeyden yakınıyordu. Pazartesi sabahı çocukları mindere oturtuyorum, hafta sonu ne?..., daha cümlem bitmeden bal böceğiniz hafta sonunu nasıl geçiridiğini anlatıyor. Polis diyorum örneğin, biz bir kere giderken babam kırmızı ışıkta ...., doktor diyorum diyor, hemen doktorla ilgili bir anı, elime bir oyuncak alıp konuşturmak istiyorum, ve yine oğlunuz bana sesleniyor dedi.<br />Manzarayı tahmin edebiliyorum. Anlatması, paylaşması gerçekten güzel, öz güvenli oluşu da. Hem bu durumunu korumalı hem de ilk okula başlamadan önce ne zaman konuşup ne zaman susması gerektiği bilincinin yerleşmesini istiyorum. Büyüklerin sözünü sık sık kesip araya kendi cümlelerini ekliyor.<br />Çevresindeki çocukların çoğunun, üfff amma da çok konuşuyor uyarıları ile biraz gerileyip, yüz ifadesinin değiştiğini gördüğümde üzülüyorum. Ancak hemen daha ilginç bir şey anlatma yoluna gidiyor.<br />Bizleri dinlediği de oluyor tabi ancak süslü kelimeleriyle uzun uzun anlatımlar yaptığında eğer dikkatinizin dağıldığını hissederse yüzünüzü çevirdiği, defalarca baştan alıp tekrar konuya girdiği ve en kötüsü sesini yükselterek en baştan anlattığı oluyor. Böyle durumlarda sözlü uyarıyoruz. Ancak çevresindeki kişilerin sabrına göre "bir dakika sus, sus da motorun soğusun ... gibi cümleleri çok sık duyar oldu. <br />Sözümüzü kestiğinde yaptığı davranışın doğru olmadığını benim sözümü bitirmesi gerektiğini hatırlatıp bekletiyorum. Sıkılarak bekliyor tabiiki. Ama bir sonrakinde unutup tekrar söz kesiyor. İkiden fazla kişinin olduğu zamanlarda herkesin onu dinlemesi gerekmediğini anlatıyorum. Son günlerde herkes sabrının sonunda ve gerek okulda gerekse dışarıda sık sık susması söyleniyor ve bazen sert uyarılar alıyor. Hatta babamız bile eve dönüş sırasında sinirlenip araba kullanırken dikkatini dağıttığını iddia ederek bozup atıyor çocuğumu çoğu kere.<br />Biraz tatil yapabilmesi için iki ay okula göndermeme kararı aldık. Bu süreçte davranış kalıplarını biraz değiştirmek ve sıra ile konuşmayı yerleştirmek istiyorum. Tabii ki kalbini kırmadan, tabiki sürekli geveze olduğunu tekrarlamadan. Bilinçli yaklaşabilmek, öz güvenini kırmak istemiyorum. Birde okuma yazmayı öğrendiği ilk yıldan itibaren paylaşımlarını yazı ile yapmasını isteyeceğim :P)iyi kompozisyonlar yazacağını düşünüyorum.<br />Bu konuda tecrübeli annelerin görüşve önerilerine çok ihtiyaç duyduğumu da eklemek isterim. sayın okuyucularım nihayet bitti... Gidip çay molası verebilirsiniz ..Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-32494174655210608562008-06-17T06:20:00.000-07:002008-12-09T17:48:30.043-08:00Fotoğrafın Dili - Kelime Atölyesi (5. Çalışma)<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRMdIfCbb49nJZukZ54-_Lk4i10mHlaqGG-xix_VOH2XdeR7tYDMU-rGHZvyWYHu_PMUZjiWyT_RWSAZvVZPpb5FWd_OoYv5ipcP-9xKa3tDaoTHRFhp13En0SVCI_K0CjQrDtIIbavTg/s1600-h/1085175-lg.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRMdIfCbb49nJZukZ54-_Lk4i10mHlaqGG-xix_VOH2XdeR7tYDMU-rGHZvyWYHu_PMUZjiWyT_RWSAZvVZPpb5FWd_OoYv5ipcP-9xKa3tDaoTHRFhp13En0SVCI_K0CjQrDtIIbavTg/s400/1085175-lg.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5212839781234035714" /></a><br /><br />Diğer kelime oyuncusu arkadaşlarım gibi bu fotoğraf da aldı beni çocukluğuma götürdü. Her zaman zayıf ve bu zayıflıkla boyumu daha da uzun gösteren, çubuk kraker gibi bir kız olup üç kardeşin içinde en büyüğüydüm.<br /><br />Kız kardeşim ve diğer komşu kızlarıyla sessizce yatak odasına girdik. Kız kardeşim Hanim teyzeye beş çayı içmeye giden anneme yakalanmayalım diye sokak kapısını gözetliyordu. Ben diğer kızlarla gardroba yöneldim. İlk önce saten gecelikler aramızda bölüştürüldü, en göz alıcı olanları tabiki kendime ve kız kardeşime almıştım. Ardından şifon tüller ve eşarpları seçtik. Şifonyerdeki makyaj çekmecesini açıp biraz göz farı, ruj ve allık toparladık çekmeceden. Ben banyoda üstümü değiştirecektim. Diğerleri sıra ile çocuk odasında. Herkes saten geceliklerini giydi.Bellerimize şifonlar sardık, tülleri pelerin gibi omzumuza astık. Makyaj işimiz de bitince koştuk arka taraftaki avluya. Bütün bu hazırlıklar "şarkıcılık" oyunu içindi. Bu yarışmaya erkekler giremiyor ve seyretmelerine de izin verilmiyordu. Arada gecelik giymediğimiz zamanlarda bir kaçımızın annesi seyirci olarak izleyebilir, puanlamaya yardım edebilirdi. Kimimiz Emel sayın, kimimiz Füsun Önal olurduk. O dönemin popüler şarkılarını en kokoş - cilveli, en duygusal hallerimizi takınarak söyler; saç fırçalarından, deodorant kutularından mikrofonlar yapardık. Annem bizi yarı çıplak geceliklerle gördüğünde çok kızardı.Birde mahalle çocukları tarafından yağmalanan makyaj malzemeleri yüzünden az ceza almamıştık. Ben grup lideri olarak her şeyi göze alır, onca çocuğu eve toplar, her birini giydirir, hazırlardım. Arada teyip açıp dans eder, ses kaydı yapıp kendimize özel kasetler de hazırlardık. "Dom Dom kurşunu" şarkısı eşliğinde göbek atma turnuvalarımız olur du ki hiç unutmam...Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-64522873188523360942008-06-17T03:16:00.001-07:002008-12-09T17:48:30.603-08:00Zor<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN-vFMUMTFI4Z2M3-cNzI4P7JFh4awd3z96qLj6XlfcuxerSnguuuTyxXhSx9WS9SHNkKYGDVeeInKOdJthxHOiRcgSNwaSoO2ecU0_P5Gi-TBO3P57l6J5RrS7jaxz13u47niN1e4hB8/s1600-h/malasnoticiasmb5.gif"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiN-vFMUMTFI4Z2M3-cNzI4P7JFh4awd3z96qLj6XlfcuxerSnguuuTyxXhSx9WS9SHNkKYGDVeeInKOdJthxHOiRcgSNwaSoO2ecU0_P5Gi-TBO3P57l6J5RrS7jaxz13u47niN1e4hB8/s400/malasnoticiasmb5.gif" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5212808861362905522" /></a><br /><br />Kirli sakallarının arasında neredeyse kaybolmuş dudaklarının arasına bir sigara yerleştirdi. Dükkanın önüne attığı taburenin üzerine oturdu. Bir yandan sigarasını tüttürürken, bir yandan düşünüyordu. Sigarasını bir nefeste içti bitirdi. İzmariti kül tablasında ezerken gözleri ellerine takıldı kaldı. Parmaklarının her biri ham kütükler gibi kalınlaşmıştı. Her gün işlenmesi için tezgahının üzerinde yer alan blok tahta parçalarından biri gibiydiler. Bir zamanlar ne kadar yakışıklı bir delikanlı olduğunu anımsadı. Hele birde ispanyol paça bej rengi pantolonunu giydiği günlerde köşe başından döner dönmez mahalle kızlarının gözlerini üzerinde hissederdi. Filinta gibiydi filintaaa. Saçları şekillensin diye sürekli limon kullandığı için arkadaşları "limon" diye takılırlardı ona. Ya bugün, eve bir parça ekmek götürme telaşı adına babadan kalma marangoz atölyesinde saatlerin nasıl aktığını fark etmeden gündüzü geceye bağlıyordu. Biliyordu ki akşamları kendini karşılamak için kapıya koşan karısı kendinden çok üzerindeki talaş tozlarını ve yanık tahta kokusunu karşılıyordu. Zaman geçtikçe daha az çalışıp eve daha yorgun gelmeye başlamıştı. Eskisi gibi eşe dosta gitmek de gelmiyordu içinden talaş tozuna karışmış saçını sakalını temizlemek, temiz giysiler giyinmek için duşa girdiği anda günün tüm ağırlığı üzerine üzerine geliyordu. "Siz gidin, selam söyleyin. Ben odaya geçip yatıcam" sözü artık ev halkının nerdeyse ezberlediği sözlerdendi. Bazı geceler kulağının arkasına yerleştirdiği kalemi unutup o şekilde eve geldiği de olurdu. Yakışıklı Limon Hayri şimdi "marangoz Hayri" ydi sadece. <br />..<br />Mutfağı güzelce toparlayıp, ocağın üzerini de temizledikten sonra çaydanlığa uzanıp, iki bardak çay doldurdu. Salona geçti, kocasına çay bardağını uzatırken gözü oğlana takıldı. Ödevlerine göz gezdirmek için oğlanın yakınına oturdu, çayını da oraya taşıdı. Bir süre birlikte matematik çalıştılar, ardından özeti çıkarılacak bir öyüküyü iki kez okudular. Özeti yazdırırken oğlunun yazısındaki imla hatalarını tek tek kntrol ettirip düzelttirdi. Ezberlenecek şiiri olduğunu duyunca sen ezberlemeye çalış, hazır olduğunda bana seslen seni bir dinleyeyim dedi.<br />Eşi televizyon izliyordu. Kendi de oturup biraz T.V. izlemeyi düşündü. Çayı soğumuştu. Tazelemek için mutfağa geçti. Buzdolabının üzerindeki "elektirk faturası son gün" notunu görünce faturayı alıp eşine vermek için koridora çıktı, banyonun açık kalmış ışığını fark etti. İçerisi boştu. Işığı söndürmeden önce kirli sepetinin yarı açık ağzından etrafa dağılmış çamaşırları toparladı. Çok çamaşır birikmişti. Açık renk olanları ayırdı, makineye yerleştirip çalıştırdı. Işığı söndürüp çıktı. <br />Oğlanın odasının önünden geçerken halının üzerinde dağılmış oyuncakları alıp oyuncak sepetlerine yerleştirdi. Kamyonları, uçakları, legoları gruplayıp her birini ayrı sepetlere yerleştirdi. Odadan bulduğu iki üç parça kirli çamaşırı kucaklayıp tekrar banyoya gitti.<br />Koridordan geçerken ayağına terlikler takıldı. Sendeledi. Biri ters olan terliği düzelti, duvarın kenarına itti. Telefonun kablosunu düzeltti, yine öyle bir dolanmıştı ki, halının üzerine doğru döne döne inen ahizeye bakarken arkadaşını araması gerektiğini hatırladı. Numarayı çevirirken aynadaki yansımasına takıldı gözleri... Sabahki makyajı göz kapaklarında siyahımsı bir leke gibi kalmıştı. Ne çirkin görünüyordu. Halen eritemedim şu göbeği dedi, saçlarının da uçları kırılmıştı. Kuaföre gitmek gerekiyordu. Telefon cevap vermeyince tekrar koridordan salona geçecekken, mutfakta tezgahın üzerinde unuttuğu çayını hatırladı. Çok soğumuştu. Tekrar doldurup, salona elinde çay bardağıyla dönerken kocası koltuğun üzerinde çoktan uyumuştu. Oğlan seslenince yanına gitti, şiirini dinledi, vurgulamara dikkat etmesi için iki kez de kendi okudu, sonra tekrar oğlana okuttu. Ev ödevleri tamamdı. Oğlana yatma vaktinin geldiğini hatırlatıp banyoya gönderdi. Çayı sehpanın üzerinde soğuyordu yine. Sehpanın örtüsünü düzellti, Silgi parçalarını peçeteyle kültablasına toplayıp, çoktan rüya alemine gitmiş eşine seslendi. Eşi onu duymuyodu bile başına gitti tekrar selendi, çekiştirdi. ayaklarından asılınca doğruldu kocası, yalpalayarak yatak odasına doğru yöneldi. Aklına oğlu gelince tekrar koridora çıktı. Dişlerin fırçalanıp fırçalanmadığını kontrol edip tekrar banyoya gönderdi. Ardından oğlanı yatırıp ışığını söndürdü. Salona son kez girdiğinde saatin epeyce ilerlemiş olduğunu gördü. Yine soğuk çayını aldı, kül tablasını, boş meyve tabaklarını tepsiye dizdi, sehpanın biblolarını yerşeltirdi. resim çervelerini düzellti. Uykusu gelmişti. Banyoda yüzünü güzelce yıkayıp yatak odasına geçtiğinde kitaba gözü ilişti. Ayyy bu gün de devam edemeyecekti, oysa en heyecanlı yerinde kalmıştı. Kitabı aldı ama gözleri öyle ağırlaşmıştı ki, elektrik faturasını sanah kocasına hatırlatmak üzere kitabın üzerine bırakıp ışığı söndürdü.<br />.....Hayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-4799342420721750091.post-16195084807113479522008-06-12T07:06:00.000-07:002008-06-12T07:44:50.943-07:00RÜZGARIN FISILTISIOrmanda yürüyüş yapıyoruz<br />Minik bedeniyle yanımda ilerlerken,<br />Zaman zaman duraklayıp kaygılı adımlar atıyor,<br />Elimi daha sıkı tutuyor.<br />Gözleri mutlu mutlu gülümsüyor.<br />Arada uyarıyor beni:"Bir ses duydum, aslan sesi olabilir mi,<br />yolumuza filler çıkar mı?"<br />Çok uzaklaşmayalım, istersen kaybolmayalım diye küçük taşlar atalım yollara ..."<br /><br />Gölgemize bakıyorum, tam bir bacak boyunda küçük oğlum.<br />Rüzgar en güzel şarkılarını fısıldıyor kulağıma...<br />Derin bir nefes alıp, iyice kokluyorum mis gibi havayı.<br />Ciğerlerimi mutluluk dolduruyor.<br />Şu an hiç bitmesin, ben dünyanın en mutlu kadınıyımHayatta Giderkenhttp://www.blogger.com/profile/06219508786920612896noreply@blogger.com4