25 Temmuz 2008 Cuma

Sözün bittiği yer ...

Bugün bir açılışa davetliydim. Asansörle törenin yapılacağı kata çıkarken görevlinin biri elinde ayaklı saksılı bir yapma çiçekle asansöre bindi. Tüm hediye çiçekler gibi saksıya bir kuşak yerleştirilmiş ve gönderen yerin ismi yazılmıştı. Gözlerim biraz daha geriye kayınca saksının ayaklarının dört duvarına da "demirbaş" mühürünün basılmış olduğunu ve demirbaş numarası verildiğini gördüm. Öyle şaşırdım ki, açılış boyunca o saksıdan ve çiçekten gözümü alamadım. Demirbaşlarını göndermişler :)
***
Açılıştayız. Uzun koridora sıra sıra masalar yerleştirilmiş; büyük servis tabakları içerisine aperatif yiyecekler konulmuştu. Tabakların büyük kısmı tüketilmiş, elimizde içeceklerimizle sohbet ederken, emekli öğretim üyelerimizden oldukça yaşlı bir hanım elinde poşeti ile masamıza yaklaştı, servis çatallarını kullanmaya gerek duymadı. Parmaklarıyla bir kaç baget alıp poşete attıktan sonra bize dönüp üzeri galeta unuyla kaplanmış patatesleri göstererek onların ne olduğunu, baharat içerip içermediğini sordu. Tam o anda "köpeğiniz mi var hocam?" diye sormaya hazırlanıyordum ki; "iğne oldum, bir süre beklemem gerekiyor da .." açıklamasını yaptı. Yanımdaki arkadaşıma tam sormayı düşündüğüm sorudan bahsettim, ikimiz de koptuk. O hanım bir kaç çeşit daha yiyeceği poşete attıktan sonra aynı poşete baklava ve meyve de ilave edip kendince bir garnitür oluşturup masamızdan uzaklaşırken benim sormayı düşündüğüm soru masadaki diğer kişilere de aktarıldı ve bir çoğu arkalarını dönüp uzun süre güldüler. Hanım masadan uzaklaştığında ben halen poşetteki birbiriyle alakasız yiyecek çeşitlerinden oluşmuş karışımı gözümün önünden silmeye çalışıyordum.
***
Bu iki olay beni ve arkadaşlarımı epeyce eğlendirince, arkadaşlarımdan biri bana geçmişte yaşadığım bir olayı hatırlattı ve gülmelerimiz ikiye katlandı:

İşe alındığım ilk seneydi. Personel yemekhanesi her zamanki gibi kalabalık, bense her zamanki gibi ağır ilerleyen kuyruğa girmiş elimde tepsimle bekliyorum. Arkamdaki hanımın türbanlı oluşu dikkatimi çekti. Bir süre hanımı inceledim. Benden bardaklara uzanmamı rica ettiğinde kendimi tutamadım: "Siz türbanla mı çalışıyorsunuz?" diye sordum. Evet yanıtını alınca daha da ileriye gittim: "Bir kamu alanında türbanla çalışmanıza nasıl müsaade ediliyor?" Kadının cevabı: "Ben morgta çalışıyorum". Kadın meğer ölü yıkayıcılığı yapıyormuş.
İşte o an sözün bittiği yerdeydim..