26 Mart 2008 Çarşamba

HAZIRLIK



Kelime Oyuncuları yeni kelimeyi benim belirlememi istediklerinde, yeni kelime "hazırlık" olsun deyiverdim. Bugün sabahtır düşünüyorum hazırlık nasıl, ne menem bir kelimedir diye? Aslına bakarsanız insanda paranoyalar yaratacak kadar mühim bir kelime olduğunu fark ettim.
Şöyle ki gogılda hazır diye tıklayacak olursanız kelime anlamı olarak "Bir iş yapmak için gereken her şeyi tamamlamış olan" açıklamasını buluyorsunuz, hazırlık ise "Hazırlanmak için gereken şey veya durumların bütünü." diye açıklanmış gogıl amcada... O zaman bir işe girişmeden o işle ilgili her türlü plan, proje, kroki, alışveriş, tedarik işini halletmek gerekiyor diye düşündüm. Eğer bahsedilenleri gerçekleştiremeden bir işe girişiverirsen "hazırlıksız" hatta daha da fenası "hazırlıksız yakalanmış" olunuyor.
Buradan yola çıkarak hazırlıksız yakalanmak gibi fena bir duruma düşmemek için her şeye hazırlıklı olmak durumu geliştirmek gerekiyor. Hazırlık yap, hazırlıklı ol. İşte paranoya durumları bu noktadan itibaren oluşuyor: Her şey için hazırlık yap, hazırlıklı ol, olll!
Aldığın kaşarlı simitin içinde hiç kaşar bulunmamasına hazırlıklı ol, birazcık büyüyen çocuğunun sonu gelmez sorularına hazırlıklı ol, terziye gidip de alt tarafı bir makine çekme işi sonunda talep ettiği fiyata hazırlıklı ol, kahvaltı hazırla, sabah giyeceklerini hazırla, akşam eve dönüş trafiğinde her şeye hazırlıklı ol, plansız projesiz hiç bir iş yapma!
Ha bir de hazırlık konusunda kişilere yardımcı olmayı meslek edinmiş kişilerin barındığı iş kolları, iş yerleri de var, bunlar her konuda "hazırlık kursu" veriyorlar: "üniversiteye hazırlık, anne baba olmaya hazırlık, sınavlara hazırlık, doğuma hazırlık.." Bir hazırlık almış başını gidiyor.
Havalar da şaşırdı son günlerde, bir yağıyor ki durmaksızın. Bizim ülkemizde hava yağışlıysa romantizmi falan düşlemek, kolkola sevgiliyle yürümek gibi hayaller yersizdir, yağmurla birlikte hayat alabora olur, her yeri su basar, trafik klitlenir ve yağmura hazırlıksız yakalanılır her nedense her seferinde... Ama serde hazırlıklı olmak var ya haydi yağmura hazırlıklısın zırhlı araç gibi üstünde yağmurluk, ayağında su geçirmez birinci sınıf çizmen, şemsiyen, eee on dakika sonra bir rüzgar çıkıyor amanın rüzgar değil fırtına, havada uçuşan şeyleri saymak mümkün değil, yolda ilerlemek engelli koşu yapmak gibi bir duruma dönüşüveriyor. E buna da hazırlıklı olmak lazım. İyi de çok değil birkaç saat sonra kuvvetli rüzgar ve fırtına nedeniyle yağmur bulutları dağılıyor ve güneş yüzünü gösteriyor, bunların hepsi aynı gün sınırları içinde oluyor dikkatinizi çekerim. Buna da hazırlıklı ol :)
Demek ki günlük hayatta bile öyle çok hazırlık olma durumu çıkıyor ki karşımıza işimiz gücümüz neredeyse hazırlık yapmak olmalı. Birde şöyle bir durum var: "yarın ölecekmiş gibi öbür dünya için, yüz yıl yaşayacakmış gibi bu dünya için..." yok benim gözlerim karardı.
"hazırdan yeme" "hazıra dağ dayanmaz" o zaman hazırklık yap biriktir, yarın lazım olur... Daha bu günü bitirememişkem hem bugün, hem yarın için hazırlık devreye giriyor. Bir tabela okuyorum ".... için ön hazırlık kursu" yahu ben bunun son hazırlığını alsam olmaz mı?
Asker bağırır: "hazır olllll" İyi de, neye hazır olayım????
Şimdi söyleyiniz hazırlıklı olmak mıııı, hazırlıksız yakalanmak mııı?

25 Mart 2008 Salı

YİNE BAL BÖCEĞİ



Son bir hafta içinde iki hamilelik haberi aldık. Özellikle dün öğrendiğim ikinci hamilelik oğlumun sınıf arkadaşlarından en sevdiği "kankam" dediği arkadaşının anne karnına gelen "sürpriz bebek"'i bizi hem sevindirdi, hem şaşırttı. Sürpriz bebek annenin kariyer sınavı verdiği şu günlerde planları alt üst ederek gelse de herkesi sevindirdi:)
Bal böceğim de haberleri aldıkça anne bende kardeş istiyorum diye söylenmeye başladı. Neden kardeşi olmadığını, kardeş için çok mu beklemek gerektiğini, hep bekleye bekleye mi kardeşi olcağını sordu, en sonunda avaz avaz "bende kardeş istiyorum. İstiyorum, istiyorum" diye bitirdi olayı. tamam senin de bir kardeşin olucak diye kesitirip susturmayı denedim.
Bu kez konuşöalar şöyle devam etti:
-Anne ben sana buğday arayacağım.
-Hayırdır oğlum buğday mı ne yapıcaz buğdayla,
-Kardeşim olsun diye sana buğday getireceğim.
- Kardeş olsun diye miii?
-Evet hani sen söylemiştin ya? öyle anlatmıştın.
_Annecim karıştırıyor olmalısın ben sana buğday ve kardeşle ilgili bir şey anlatmadım.
-Öğretmenim de söylemişti. Sen de anlatmıştın.
-Anne çiçek tohumu olur mu çiçeklerden tohum getirsem kardeşim olsun diye?
Anne olayı anlar ve gülmesini tutamaz :)
bakınız ilgili yazı :Dün sohbet koyuydu

Güldüm gülmesine de... Bal böceğine kardeş yapıp yapmama konusu son günlerde sürekli zihnimi meşgul eden bir konu. "Bir çocuğa verilebilecek en güzel hediye kardeştir" sözünü de okuduktan sonra kafam iyice karıştı. Hayatta biraz "gözü kara" olmak lazım galiba...

20 Mart 2008 Perşembe

kelime oyunları / sürgün

Kelime oyuncuları seçtikleri yeni kelimeyi "sürgün/vurgun" olarak açıkladıklarından beri ne yazacağımı bilmez, aklımın köşesindekileri derleyip toplayamaz bir halde diğer oyuncuların yazdıklarını okudum. Esir alınmış, zorla sürgüne gönderilmiş insanları içeren film kareleri, özgürlük ve demokrasi adına sürgün edilmiş, yarın için bu gününden vaz geçmiş onlarca insan, "düşünce suçlusu" terimi zihnimin içinde balonlar halinde uçuştu durdu. Sürgün denince ilk aklıma gelenler bu imgeler, bu zihinsel görüntülerdi. Dışarıda yüreğimi kıpır eden eden bahar varken oturup da hüzün dolu , acı dolu satırlar eklemek istemedim buraya.
Sürgün edilmişlik zordur, acıdır. Yukarıdaki örneklerin dışında bazen sürgünlüğü yaratanın da yok edenin de kişinin kendisi olduğu durumlar vardır.
****
Günlerdir kız kardeşini merak ediyordu, nasıl geçiyordu günleri, alış mıydı yeni evine, yeni hayatına? Şu anda bulunduğu yer kimbilir nasıl bir yerdi hayal bile edemiyordu, hiç yurt dışına çıkmamış biri olarak nasıl hayal edebilirdi ki... Üstelik kardeşi de böyle diyordu, nereden bileceksin abla, hiç uzaklaşmadın ki doğduğun yerden, hiç gördün mü ki buraları, hayal bile edemezsin, gurbeti ancak yaşayan bilir !
Bir kaç gün sonra telefonda konuşurken kızgındı kardeşi, günler geçmiyor burada, çok sıkılıyorum abla dedi, buradaki her şey bana orayı, sizleri özletiyor.
Anlıyordu kardeşini, kolay değildi. Hem evlilik hem yeni bir çevre, yepyeni bir ülke. Tabii her şey yabancıydı ona, zordu durumu...
Aylar sonra bir gün hop diye çıkıp geldi kardeşi, olmayacak abla diyordu. Eşimi seviyorum ama sizleri öyle özlüyorum ki gurbet bana göre değil. Kanser olacağım orada... Eşim beni seviyorsa o gelsin buraya, ancak orada onunla yaşamak benim kapasitemi aşıyor. Bunu anladım, yapamıyorum dedi.
Kızkardeşini dinlerken görebildiği tek şey tükenmişlikti. Dinledikleri, kardeşinin sorun diye ortaya döktükleri incir kabuğunu doldurmayacak kadar küçük çatışmalardı. Fakat asıl, onu buralara getiren özlemdi, gurbetti...
Sonra dayanamadı kardeşi, döndü eşine , yuvasına ama bir kaç ay sonra yeniden geldi.Sevmiyorum orayı, yapamıyorum dedi. Anladı abla durumu, ancak kızgınlık duyma sırası kendisindeydi şimdi. Madem seviyordu kocasını, sevgi emek isterdi, çaba isterdi, böyle valizi alıp gelmek var mıydı kitapta? Hem kendi seçimi değil miydi bu?
Şimdi anlatmalıydı kardeşine, "çevresinde sürekli gülleri arayanlar, kır çiçeklerini fark edemezler bile..", doğru kimse ona gül bahçesi vadetmiyordu, fakat çıkarmalıydı kardeşinin sürgündeki yüreğini, uzaklarda olmanın huzurunu yakalamalı, gurbeti benimsemesi için sürgünlüğü kaldırmalıydı.

17 Mart 2008 Pazartesi

DOĞUM GÜNÜMÜÜÜZ

Bu sene bal böceğimin doğumgününü üç dört gün önceden kutladık. Hem annem ve babamın isveç ziyareti öncesi son hafta sonlarıydı, hemde hafta içi bir kutlama yapmak, çalışan biri için zor oluyordu. Kocişim de pazar günü şehir dışında olacağı için kutlamamızı cumartesi öğleden sonra yaptık. Neredeyse son altı ayı "benim doğum günüme kaç gün kaldı anne?" sorularıyla geçiren bal böceğim nihayet kendisine doğum günü partisi yapılacağını duyduğunda kıyıda köşede kalmış ne kadar akrabamız varsa hepsini ve sınıfındaki tüm arkadaşlarını, öğretmenlerini hatta okuldaki mutfak görevlisine kadar herkesi doğum gününe davet etmek istedi. Sonra da "annee, koltuklarımıza sığacak kadar kişi çağırıyorum" demez mi ? İsteği üzerine eş dost kim varsa davet ettik, okuldan da partimize gelebilecek durumda olanlara evimizin krokisini hazırlayıp verdik. Sağ olsunlar teyzem, kocişin dayısının eşi, annem ve büyüteç hanım birer çeşit tatlı tuzlu hazırlayarak bana büyük destek verdiler.
Pastamızı dışarıdan sipariş vermeyi düşünmüştüm ancak, bal böceğim kendisine bir pasta hazırlamamı çok sitedi, çevreden de benim pastamın daha hafif olduğu söylenilince yine iş başa düştü. Bu sefer bal böceğim kendisine "arı maya" pastası yapmamı istedi, netten bayağı bir arı resmi taradıktan sonra kendime kolay bir model buldum. Hazır pasta keklerini bıçakla keserek modeli oluşturduğumda pastanın küçük olduğunu fark ettim. Neyse ki marketler henüz kapanmadan bir pasta keki daha alındı, ilave kreme vve krem şanti hazırladım. yaklaşık üç saatimi aldı pasta yapımı. Cuma gecesi iş çıkışı mutfakta hiç başımdan ayrılmayan bal böceği ile hiç kolay olmadı hazırlıklarım. Defalarca mutfaktan çıkıp bal böceğini tuvalete götürmek, elinden mikseri almak, yere dökülen krem şanti parçalarını temizlemek durumunda kaldım.Sonunda tıpkı bal böceğim gibi sevimli bir arı pasta hazırlayabildim. Oldukça içime sindi pastamız. Gecenin diğer yarısını ise renkli patetes salatası ve kuskuslu salataları hazırlayarak geçirdim. Uykulu ve dağınık bir mutfağın içinde yarı öfkeli bir halde hazırlıklarımı sabaha karşı ikiye doğru ancak tamamlayabildim. neyse ki ikramlar konusunda annnem sağ olsun, davetlilerin katılımını sağlayarak (herkese görevler vererek :) ) beni epeyce rahatlatmıştı. Cumartesi sabahı da salonun hazırlığı ve temizlikle uğraştım.
Tam oğlumun istediği gibi hem akrabalarımızın olduğu hemde sınıftan üç arkadaşının gelebildiği kalabalık ve neşeli bir doğum günü kutlamamız oldu, pastam herkesten övgüler aldı. Bal böceğim çok mutluydu, her kapı çalışında gelenlerin boynuna sım sıkı sarıldı, beş yaş mumunu üflediğinde hep bir ağızdan "iyiki doğdun" şarkısını söylerken gözelrimin dolmasını engelleyemedim. İyiki doğdun oğlum! İyiki varsın !!!
Pazar günü evi tekrar temizledikten sonra bal böceğimi alıp önce balkonda çam ağaçları manzaramızı izleyerek güzel bir kahvaltı yaptık, sonra bisikletimizi alıp dışarı çıktık. Oğlum sitedeki diğer çocuklarla bisiklete bindi, ben yürüyüş yaptım. Sonra elimize topumuzu alıp çam ağaçlarının altındaki çimenlik alanda volaybol ve futbol oynadık. Bol bol koşup, yuvarlandık. Temiz hava, çimenler, topraktan yüzünü göstermiş papatyalar... nefis bir ortam oldu oğlum ve bana. Kendimi yeniden sağlıklı hissettim... Güzel bir hafta sonuydu.
İşte arı maya doğum günü pastamız

11 Mart 2008 Salı

SALONDA ELMA AĞACI VARR

Cumartesi sabahı uykumun içinde "anneee, uyanın hadii size bir sürprizim var" seslerini duydum. Neler oluyor diye düşünerek gözlerimi yarı açıp baktığımda bal böceğimin fal taşı gibi açılmış gözleriyle karşılaştım.
- "Haydi anneee, gelll!"
-Nereye geleyim oğlum ?
_ Haydiiii salona gel, sana bir s,rprizim var,haydi uyannn
_ Oğlum uyuyorum, sürprizina uyandığımda baksam olmaz mı hıı?
- Anneee yaaa
- Peki nasıl bir sürprizmiş bu?
_ Anneee, artık pazara gitmemize, para harcamamıza gerek kalmadıııı. Çünküüüü artık bizim kendi meyve ağaçlarımız var.
_ !!!!!??????
_ Evetttt, hiç pazara gidip meyve almamıza gerek yok, ben salondaki saksıya elma çekirdeği koymuştum, onlar bu sabah büyümüş, yakında elma ağacı olucaklar, pazardan meyve almamıza hiç gerek yok, saksıdaki ağaçlarımızdan koparır koparır yeriz, ne güzel de mi?
_ :)))) !!!!!

İki kollarımdan çekiştire çekiştire uyanmamı sağladığında, durumu anladım, geçen günlerde elma çekirdeğini kurumaya yüz tutan benjaminin dibine gömdüğünü hatırladım. Dün sabah, zavallı çiçeğim İzmir'in karına alışamadı, soğuktan bozuldu, bari gövdesini kurtarabilsem diye düşünürken, topraktan başını göstermiş bir kaç ot ve yonca gözüme takılmıştı. Sularken temizleyim otları diye düşünüp sonra unutmuştum. Bal böceğim sabah uyanıp da salona gittiğinde bu minik yoncaları görüp gömdüğü elma çekirdeğinin çimlenip filizlendiğini düşünmüş :)) Onların birer ot olduğunu söylemedim. daha ben banyoda yüzümü yıkarken koca saksıyı sürükleyerek banyo kapısı önüne taşımıştı: "İşteeee, elma ağaçlarımıııızzz" her bir ot ve yoncay sevgi dolu övgüler yağdırıp, minicik bir fincanla azar azar sulayışı görülmeye değerdi. Biz artık salondaki saksımızdan elma toplayıp yiyeceğiz, darısı başlarınıza...

Dün gece, çaya misafirlerimiz gelicekti, ben mutfakta yemek hazırlığı ile uğraşırken, anneee nolur sana yardım edeyim diyen bal böceğim, balkonda çamaşır demirindeki çamaşırları topladı, sonra bana havuç ve pırasa doğradı, dikkatlice elelrini kesmeden, sonra daaa birlikte kek yaptık. Kekin tüm malzemelerini kendisi karıştırdı, unu eledi :)))Son oarak söylediği: "Anne , sana yardım etmeyi çok seviyorum." oldu :)))

4 Mart 2008 Salı

KELİME OYUNU / DUVAR : AYRI SÜTUNLAR GİBİ



Sabaha değin kız kıza sohbetlerle sabahladığımız ve yaptığımız işe de pijama partisi dediğimiz sohbetlerden birindeyim... Her birimiz evlendik, eşimiz, bazılarımızın çoluğu çocuğu var. Konu evliliklerimiz, mutsuzluklarımız, tercihlerimizin getirdikleri, götürdükleri... Avukat olan arkadaş bir yerde okuduğu sözü tam hatırlamasa da aklında kalanıyla tekrarlıyor: "Ayrı sütunlar gibi yaşayın, aranızdan cennetin rüzgarlarının geçmesine izin verin..."
Ayrı sütunlar gibi yaşamak... O gün dedik ki, niçin karşımızdakini ille değiştirmeye, kalıplarımıza uygun moda getirmeye çalışır dururuz, bunu yapıcaz diye çabalar, didinir, en çok da kendi kendimizi bitiririz. Bu kadın olmanın getirisi dediler. Olmaz, yani böyle olmamalı, aynı çatı altında yaşıyoruz, ortak yaşam kurduk diye her şeyimiz ortak mı olmalı? Ondan sonra kendimizden dırdırmızla uzaklaşmış kocalar yaratır, sonra da durumdan en çok şikayet eden yine biz olmaz mıyız? Oysa izin versek de ayrı sütünlar olarak ortak duvarlara bağlansak.. Her şey daha kolay olmaz mıydı?
Benim eşim bir duvar dedi içimizden biri... Öyle ki görünmez duvarlarla çevrili dört yanı. Ama duvarımı seviyorum. Ne onunla ne de onsuz olmuyor. Bir başkası, senin yerinde olsam "duvar" diye nitelendirdiğim bir adamı çoktan bırakmıştım, hem adama duvar deyip hem de "seviyorum" demenin mantığı var mı? Hadi benim kocayı duvar yaptık diyelim en azından benim duvarım yakışıklı deyiverdi.
sabaha kadar uzayan sohbetimizden aklımda ne onun kocası, ne bunun dırdırı, acıları üzüntüleri, paylaşımları, masaya yatırılmış didik didik edilmiş evlilikler, sadece duvarlar ve sütunlar kaldı. Hayatımızda görünmez duvarlar yaratan aslında kendimiziz.
İllaki dört duvar içinde barınıp aynı çatı altında öleceğiz diye aramıza kat be kat duvarlar örmemek adına gözümüzü açmak lazım.
O sabah ki neredeyse sabah uyumuş olmama karşın daha bir dinç uyandım. Evime döndüğümde eşime daha bir yumuşak yaklaştım, yıkmalı dedim kıyıda köşede kalmış görünmez duvarları, şeffaflaştırmalı duvarların arkasını... Artık her yere beraber gitmiyoruz, zaman zaman bütün bir hafta sonunu ayrı ayrı seçeneklerle ayrı geçirdiğimiz oluyor. Birbirimizi çanta gibi yanımızda taşımıyoruz. Zoraki akrabalıklar, zoraki birlikte geçirilen saatlere son verdim. Böylece ikimizin bir arada gerçekleştirdiği etkinlikler, beraber geçirdiğimiz zaman dilimleri daha açık seçik oldu, zorlama gidince keyif verir oldu.... Duvarlar şeffaflaştı, yıkıldı, anlayış, hoş görü ve saygı geldi... Yeri geldi tek yürek olduk, sımsıkı sarıp sarmalandık birbirimize... Şimdi ayrı sütunlar gibiyiz zaman zaman... İhtiyaç duydukça... Halen hatırımda olan söz "Duvarımı seviyorum"