19 Kasım 2008 Çarşamba

ÜÇ SIRADIŞI KADIN VE TAHAMMÜL

Büyüteç hanım bir hafta bizde kaldı. Kendisine büyüteç hanım diyorum çünkü olayları büyütmede üstüne yoktur. Birde çocuklarını hiç büyütememiştir, ne zaman bir araya gelsek asla yaşımıza uygun davranamayız, hep en büyük odur bizlerde kaç yaşında olursak ollaım onun etrafındaki mini miniler. Ne giydiğimizden ne yiyeceğimize, geceleri üstümüze alacağımız örtünün kalınlığından, cep harçlığımıza kadar her konuya müdahele eder. Kendisiyle ilişkilerimiz ilk yıllara göre çok daha iyi yönde gelişip şekillendi gerçi ama yine de beraber olduğumuz zaman süreci uzadıkça tahammül sınırımın yavaş yavaş azaldığını hissediyorum. Bu tahammülsüzlüğümü kendime yakıştıramıyorum, duygularım, yorumlamalarım git gide kendimi basite indirgediğimi tekrarlıyor ama sonuçta kendimi yine baskılamaya çalıştığım reflekslerimle baş başa buluyorum. Sonrasında da yansımasını engelleyemediğim bir huzursuzluk halimle baş başa kalıyorum. Hiç kimsenin dört dörtlük insan olmadığını, insan olan her yerde sorunların olabileceğini hem kendime hem de çevremdekilere sık sık tekrarlar, hoş görü ve saygının önemini de iyi bilirim. O zaman niye bu tahammülsüzlüğüm?

Örneğin banyomuza yeni dolaplar yaptırdık. Gelişinin bir kaç gün sonrasında dolap düzenlemelerimi eleştirdi, sanki, şunu şuraya koysam daha iyi olurmuş, bir sonraki konuşmada dolap içinde gördüğü bir kutunun boş olup olmadığını sordu. (Hııımm her kapağın ardındaki rafda ne olduğunu ne çabuk ezberlemiş diyen bir iç sesi haydi sustur bakalım)

Sonraki günlerin birinde bayan şüpheyle beraberdim. Birer bardak çay eşliğinde karşılıklı sohbet ettik. Son günlerde depresyonun dibine vurmuş bir arkadaşımızdan bahsediyorduk. Arkadaşımızın ilaçlarını düzenli alıp almadığından emin olmadığımı söyledim. Bir kaç gece sonra arkadaşımdan telefonuma bir mesaj geldi. Bayan şüphe onu aramış ve demiş ki sen çok hastasın ve ilaçlarını da düzenli almıyorsun. Akabinde de kendi aramızda geçen konuşmaların tamamını arkadaşıma aktarmış. Çok zor durumda kaldım. Arakadaşla ilgili şüphelerimizi önce zihninde gerçeğe dönüştürmüş sonra da arkadaşımızı bu gerçeklere inandırmak için didinmiş durmuş.Arkadaşımız itiraz edince de beni yandaş yapmış kendine. Arkadaş direndikçe "ayy sen çok hastasın çok ve kendinin farkında değilsin" sözlerini yinelemiş durmuş. Arkadaşımla uzun bir telefon görüşmesi sonunda kendimi bir parça kurtarabildim ancak bayan şüpheye, şüphe uyandıracak cümleler kurmama konusunda kendime söz verdim.

Daha sonra bir başka tanıdığım ki kendine "kraliçe" diyelim. Kraliçem çok zorlu bir hayat mücadelesi vermiş, zorlu ameliyatların altından başarıyla kalkmış son derece azimli biridir. Verdiği amansız mücadeleler sonucu öfkesinde de sevgisinde de cömert bir kişilik ortaya çıkarmıştır. Ben normal bir insan değilim der sık sık, şu şu ameliyatları oldum ve bundan sonra stressiz bir yaşam istiyorum, stres bana yasak. Ama X beni sık sık azarlıyor, sesini yükseltiyor, söyleyin X doktora gitsin tedavi olsun. Geçenlerde Y ile telefonda konuşurken aman sende çok dırdırcısın dedim bana kızdı. Bence Y gitsin kesinlkle tedavi olsun. Ayrıca şu C var ya o da normal değil. ...

10 Kasım 2008 Pazartesi

YİNE OĞLUM :)

Bu hafta da 10 Kasım törenimizde okuyacağı şiiri ezberletmekle uğraştım. İki bölümden oluşan ve her bölümü beşer satır olan şiiri ezberlememiz pek kolay olmadı. Okuma yazma bilmeyen bir çocuğa körü körüne şiir ezberletmek de pek akılllıca değilmiş, bunu da öğrenmiş oldum. Şiirimizin ilk bölümü şöyleydi:
Mustafa Kemal'i düşünüyorum.
Yeleleri alevden bir ata binmiş
Aşıyor yüce dağları engin denizleri
Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda
Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri

Neyse biz okuyoruz ikinci satıra gelince her seferinde :
-Yeleleri alevden yapılmış bir ata binmiş
_ Oğlum yapılmış demene gerek yok yeleri alevden br ata binmiş diyeceksin.
_ Tamammmm baştan okucam.
_ Mır mır mır mır yeleleri alevden yapılmış bir ata binmiş.
_!!!!!!! Alevden yapılmış değil çoccuuuuummmm!!!!
Neyse sonunda yele kısmı oldu, bu kez de :
- Işıl ışıl parlıyor
_ Yanıyor
_ Işıl ışıl yanıyor mavi gözleri, dur baştan okuycam anneee
- Mır mır mır ışıl ışıl parlıyor
-Yanıyoooorrr!!!!
Çok üstüne gitmeyeyim diyorum, daha okula başlamadan bıkmasın bu ezber işinden ama şiir ezberlenmedikçe içi de rahat değil, sonunda nerden baksan el kadar yavrucak. Sabah okula giderken arka koltuta elimde şiir çocuğum uykulu gözlerle tekrarlaya tekrarlaya yolu bitirdik. Ezberledim de mi anne, şimdi oldu de mi diye sordu durdu benim zeka küpüm!
Neyse efendim gelelim sadede, tören sırasında şiirimizin ilk bölümü şöyle okundu:
_ Mustafa Kemaaal seni düşünüyorum.
Yeleleri alevden yapılmamış bir ata binmiş
Altın saçları dalgalanıyor rüzgarda
Işıl ışıl parlıyor yanıyor mavi gözleri ....
_ !!????

Okul çıkışı babamla birlikte oğlumu okuldan aldık, eve dönüyoruz. Atatürk büstünün önünden geçerken:
_Heeeeyyy bakın işte bizim bugün şiir okuyup çiçek bıraktığımız büst burası dedeeeee baaak ben buraya çiçek bıraktım.
Babam kilitlenmiş trafikte bir hayli meşgul olduğu için oğlumla ben ilgileneyim istedim.
_ Dedeeee arabayı bira daha ilerletirsen çiçeğimi görebilirsin.
_Hangisi oğlum senin çiçeğin şu tarafta mı büstün hemen önündekilerin arasında mı?
_ Hayır anne şurda şu tarafta.
_Hıımmm şu kırmızı buketli olan çiçeğin orada mı?
_ Anne benimkinin kağıdı yotu kağitsız çiçekti.
_Hııımm peki ne renkti çiçeğin gördüm galiba seninkini ben.
- Anneee sapları yeşildi.
_ !!!!!! Peki çiçeğin ne renkti oğlum?
_ Bilmem. Ama yeşil saplıydı
- !?


Biraz gülmecenim, tebessümün ardından Büyük Ata'yı rahmetle bir kez daha anıyorum.
Seni çok özledik Atam!
Senin ışığınla senin yolunda ilerliyoruz.
Rahat uyu !!!