31 Aralık 2007 Pazartesi

GÜLE GÜLE 2007



Zor bir yıldı 2007, hem ülkem adına hem kendi adıma güzelliklerle beraber düş kırıklıklarının da bolca yaşandığı bir yıl, benim sağlık sorunlarım patlak verdiği anlarda tavana vuran terör, hükümetin değişimi, onlarca şehit haberleri...vs vs derken bu gün bitiyor işte...
Özellikle son iki ayında artan sağlık sorunlarım nedeniyle dibe vurdum bir çok alanda, ama son günlerinde yeniden keyif almaya başladım bir çok şeyden. Şimdi hissediyorum ki yeni bir yılda her şey çok daha iyi olucak. Tıpkı gecenin sonunda gelen aydınlık gibi, sabahları uyandığımda gülümseyerek karşılayacağım, güneşli sabahlara erişeceğim. Zor günlerde olucak tabiii, tuzsuz ve bibersiz yemek olamayacağı gibi...
Önce sağlık sonra mutluluk dolu, her şeyin gönlümüzce gerçekleşeği bir yıl geçirmemizi diliyorum.

18 Aralık 2007 Salı

ALIŞVERİŞ SENDROMLULAR

Alış veriş yapmayı çok severim. Kendime ve başkalarına alış veriş yapmak heleki sürprizler hazırlamak çok hoşuma gider. Ruhuma iyi gelir. Malum aralık ayı da hediye alma ve verme ayıdır. Kafamda oluşturduğum listelerle kandime alınacaklar, bal böceğinin alış verişi, okuldaki öğretmenlere, iş arkadaşlarıma planladığım hediyeler için dışarıya çıkıyorum. Üstelik kociş söz verdiği üzere bu ay sadece kendi giyim kuşamıma harcamak üzere belli mir miktar parayı da elime verip beni vitrin ve mağaza önlerine gönderdi bile.
Ohhh param var, kafamda türlü listeler var, alış veriş modumdayım; haydi bakalım!! diyerek yola koyuluyorum. Fakat oda ne? Uğradığım ilk bayan giyim mağazası hınca hınç dolu, gözüme bir pantolon ilişiyor, aynı anda iki kadın daha elini uzatıyor ve uzanan elerden biri askıyı kapıyor. Neyse, şu tuniğin rengi de çok hoş acep ne menem bir şey, diyerek yön değiştiriyorum. Yine aynı sendrom, aynı anda askılara uzanan bir kaç elin arasından tuniği reyondan çekip incelerken, uzanıp alamayan bayanlardan biri gözünü dikti beni izliyor. Tetikte! askıyı bıraktığım anda o alacak belli. Uyanık ol demli çay diyorum. Tunik askısıyla şöle bir kolumda dursun bir de karşı reyona ilerleyim derken, kabin dışındakıyafetinin üzerine aldığı bir kazağı geçirmeye çalışan bir bayanı şaşkın halşde sollayarak karşı reyona geçiyorum, yine bayan kalçaları ve ellerinin arasından gözüme çarpan bir kaç şey var ama ... ulaşmak... neyse bir şeye ulaştım. Fena değilmiş, ama acep üzerimde nasıl duracak? Kabinler ne tarafta? Amaniinnnn kabinler dolu, kabin önleri dolu, resmen kuyruk var, aynaların önleri giyilip çıkarılmış giysilerle dolu. Bazı hanımlar giyilmişlerin arasından kıyafetler seçip oracıkta denemeye uğraşıyor. Hatta hanımlardan biri yaklaşık 12-13 yaşındaki kızını kabin sırası bekletmeden oracıkta giyinmesi için azarlıyor, kızı kabul etmiyor, cıngar çıktı çıkacak. Ayyyy içim daraldı. ben çıkıyorum. Başka bir alış veriş markezine gideyim diyorum ama tüm bayan mağazalarında aynı kabus. Erkek mağazaları biraz daha sakin ve uygarca yamyam gibi alışvveriş yapanlar azınlıkta. Eşime bir kazak alıyorum, bir pantolon. Ayyy yoruldum iki şey almakla.
Kendime henüz bir şey bulamadım. Bulamam tabiii çünkü bakamadım, buldum, deneyemedim. Neyse demli çay, paran da hazır varken vaz geçme, haydi sabahki alış veriş moduna tekrar bürün neşeli neşeli virtin bak, haydi bir şarkı mırıldan diyip yine yollanıyorum mağaza önlerine. Yok yok yamyam bu kadın milleti. Nasıl da asılıyor elimden kadın, mankenleri inceleyim bari, e anacım mağazalardaki tüm mankenler üst üste giydirilmiş. Örneğin incecik yarım kollu bir gömlek içine boğazlı bir bluz , üzerine kemer. Ver her birinin fiyatı 39-45 arası. İyi de hiç biri kışlık değil bunların. Neyse o zman tek parça için 44 ytl gözden çıkmalı. Nakit indirimi yok, kredi kartına bölüyorar. Ben nakit alıcam, iyi de fiyatlar öyle yüksek ki altını alsam üstünü de alsam para kuş kadar kalıyor, sekiz kazak parasına mı çalışıyoruz yaniiii. Bu ne bir kazağa bu kadar para verilir mi. Her yerde uçuk rakamlar, kalite az ve yam yam gibi alış veriş yapan, biribirini hırpalayan, ezen bayanlar. satılan ürünlewr ise neredeyse çul.. Modern giyinmeyi severim ama bu fiyatlara bu kalite düşündürüyor.
Bir daha hafta sonu alışverişe falan çıkma demli çayyyy, eve dönüş ayrı bir kabus. Her yer insan ve araba kaynıyor. Karanlık ççktü. Hah biraz sakince bir mağaza gördüm, vitrini güzel, satılanlar tarzıma uygun ve en önemlisi sakin. İçeriye giriyorum. AAAAA joker bir elbise görüyorum. Siyah triko hafif dekolte ama hanım hanımcık bir elbise. Tezgahtara denemek istediğimi söyleyip kabine giderken, af edersiniz katana gibi bir hanım, hani şöyle -çok af edersiniz sözüm meclisten dışarı- bel oyuntusu kalmamış, baldırlar, bel ve göğüsler aynı genişlikte genç bir bayan, elimdeki elbiseye bakıyor, ama taviz vermeden kabine girip giyiniyorum. Çıktığımda aynı bayanı lila rengi bir tunik giymiş aynaya bakarken gördüm, bende yanındaki aynadan kendime bakarken, bayan soruyor:"Üstümde nasıl durmuş?" Bayana dönüp kıyafetini inceledikten sonra fikrimi söyledim, onu çıkardı başka renk giydi ya bu nasıl diye sordu, bu da iyi dedim, ama ilk giydiğinizin rengi de size çok yakışmıştı dedim. Cevap: onu zaten alıcam. Ben aynada elbsem hakkında karar verene kadar bahsettiğim bayan iki üç parça daha giysi denedi ve her birinde fikrimi aldı. Canım hanımcığım ne diyeyim, giydiğiniz her giysiden göğüsleriniz öne fırlıyor, göbek sonrası düğmeler zor kapanıyor, kalçanız çıkıyor diyemiyorum. Üzerinde biraz daha iyi durana bu daha iyi diyorum. Vallahi aldığı her parça 60-110 arası fiyatlarla sayabildiğim sekiz, dokuz parça ürünü aldı.Gitti. Bendeniz de hemen elbisemi çıkarıp kasaya gittim ve bir cümle söyledim: Alıyorum!
Alış veriş için uygun saatler hafta sonu gündüz 10-12 arası ve gece karanlığının çöktüğü akşam yemeği için uygun saatler. Bizzat denenmiştir. Kazara diğer zamanlarda alış verişi dnerseniz, ezilme, hırpalanma, moral bozukluğu...benzeri durumlarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Benden söylemesi...

YAN ETKİ...

Zorda kalmadıkça ilaç kullanmayı sevmeyen biriyim. Kulak rahatsızlığım patlak verdiğinden beri ne zaman sorun yaşadıysam türlü ilaç kombinasyonları denendi. Kullanılan ilaçlardan her birinin yan etkileri bende muhahkak gözlenir, gözleniyor. Şimdi yine aynı şekildeyim yani prospektüste ilk sırayı alan yan etkilerin her biri mevcut. İlki sinirlilik, ikincisi uykusuzluk :( üstelik aldığım ilaçlar malesef tedavi edici değil de destek ilaçlar oluyor ve muhtemelen de yan etkilerinden faydalanmak için veriliyor. Yani içtiğim ilaçların etki meknizması öncelikle sinir sistemi üzerine oluyor. Böylece tahammülsüz, sinirli, alttan almayan, Allah'ın sopası yok ama demli çay var babında biri oluveriyorum. Her zaman olduğumun dışında ilaçlarla yönlendirilen bir ben, Dr. Jeykıl. Ve bu durum bir kaç senedir böyle, hatta böyle süreceğe benzer.
Hafta sonu akşam yemeğei için sofrayı hazırladım, içeriye seslenip yemeğin hazır olduğunu bildirdim. Çorbaları servis tabaklarına aldım, yemek hazııır herkes sofraya duyurusunu tekrarlayıp, çorbaların tabaklara konduğunu ve hemen mutfağa gelmelerini yineledim. Mutfaktan kafamı çıkarıp oturma odasına baktığımda kocişin elindeki pinpon topunu attığını bal böceğinin onu yakalamaya çalıştığını gördüm. Çok eğleniyorladı. Duyuruyu tekrarladım üğçüncü kez ve kimse mutfağa gelmedi. Neşeyle oynuyorlar. Rüzgar gibi odaya daldım, prizden tv. nin fişini söktüm, sobayı kapattım, ışığı söndürdüm ve hemen mutfağa geliyorsunuz dedim. Sinirle masadaki yerimi alınca ikisine dönüp, gözlerimden kıvılcımlar saçarak: Bundan sonra size ilk seslenişimde mas başına geliceksiniz, defalarca size seslenmiycem dedim. Bir kaşık çorba aldım. On dakikadır size çorbaları tabağa koyduğumu söylüyorum, işte soğumuşlar dedim.ikisi de kuzu kuzu masaya oturup soğuk çorbaları kaşıklarken, yemek saati yemek yiyip, oyun saatinde oyun oynayın dedim. Kociş o anda , sen buna yemek saati mi diyyorsun, saat sekiz buçuğu geçiyor deyince :"öyle miiii, haklısın senin için uyku saati!!!" diye bağırdım. ikinci rüyanı gördüğün saatte yemek yediğin için sen özür dileyecek değilim dedim. O sırada bal böceği "anne kakam geldi" dedi. Ona dönüp "sen de her yemekte muhahkak wc. ye gidiyosun, haydi koş bakalım tuvalete dedim. "Sen götür anneee, sen götür" dedi. "Kendin tuvalete gidebliyorsun bal böceği, şu anda yemekteyiz ve bir an önce yemek yemek istiyorum" dedim. Işığı aç anneee, sen götür anneeee" diyen bal böceğimi kucakladığım gibi tuvalete götürürken, "küçük bey bundan sonra tuvalet ihtiyacını yemekten önce ya da sonra gider!" diye tembihledim. "Ama anneee napayım, çok yemek yiyorum, yemeklerin hepsi karnıma gidip kaka oluyor, napayım, şimdi geldi dedi" Bu işi bir düzene sokmalısın, dedim. Yemekten önce tuvalate gidip, tuvalat ihtiyacının olup olmadığını kontrol edersen iyi olur şayet yemek sırasında gelirse biraz tutmayı öğren dedim.
Diğer zamanlarda içeriye seslendikten sonra sakin kalır, baktım gelmiyorlar mı, kendim yemeğimi yer, onlar ne zaman yerlerse yesinler diyebilirdim. Ya da kendim yer sofrayı da toplar, hani bize yemek sorusu geldiğinde onlara gerekli uyarıyı yapardım. Ama postun başında bahsettiğim gibi ilaç aldığım sürelerde böyle lafını kimseden esirgemeyen, öfkesi burnunda biri oluveriyorum. Benim dışımda biri olup yaşananlara seyirci kalıyorum neredeyse. hani diyorum şu kulaklarıma ne olacaksa olsa da ben de kurtulsam... İlaç milaç bööö geldi. Bir de bu ilacı düzenli olarak bir yıl almam gerektiğini duyan kocişin tavrı görülmeye değerdi :)))
Neyse en azından işitmem daha iyi durumda ve yok sinirliyim yok şöyleyim böyleyim diye dr. kapısını aşındıracak hallerde değilim.

11 Aralık 2007 Salı

DAHA İYİYİM….

Geçtiğimiz haftaya göre işitmem daha iyi, yapılan ölçümde de konuşma frekanslarında çok küçük de olsa bir miktar düzelme olduğu gözlendi. Doktorum bir hafta daha aynı dozda kortizon kullanmaya devem dedi, bu kutu da bitince tekrar ölçüm yapıp doz azaltmaya geçeceğiz. Cuma günkü kontrolde doktorla süreci konuştuk. İşitme kaybı artacak artacak ve bir gün kulaklarım hiç duymaz olacakmış. O zaman cihaz da kar etmeyecek ve ameliyat olmam gerekecekmiş. Biyonik kulak ameliyatı işitmesi sonradan kaybolmuş hasta grubunda en iyi sonucu veriyor olduğundan ameliyattan maksimum oranında faydalanacakmışım. Fakat ameliyat için kulağın tamamen total (ölü) olması gerekiyor bu nedenle bundan sonrası biraz daha zor bir süreç. İşitme cihazı denemesi için Ocak ayının on dördüne randevu aldım. Doktorum işitme cihazının özelikle aktif bir konumda çalıştığım için yaşamımı kolaylaştıracağını söyledi. Başta sürekli kullanmak zorunda değilmişim, trafiğe çıkarken, arkadaş toplantılarında, … vs ihtiyaç duydukça kullanırsın. Bir dene bakalım dedi.
İşitme cihazı kullanmak aslında Neşeli’ nin de dediği gibi gözlük kullanmak gibi bir durum, hayatımı daha iyi bir seviyeye getirecekse neden kullanmayayım? Ama zor olan bir gün kulağımdaki bütün seslerin biteceğini bilmek… Ameliyat sonrası mekanik duymaya geçildiğinden sesleri asla eskisi gibi duyamayacağım. Annemden biliyorum, ilk yıllarda kadın sesini erkek sesinden, yaşlı sesini çocuk sesinden ayırt etmek zor oluyor, sonra cihaz sürekli kullanılan sesleri kodluyor. Şimdi annem telefonda benim sesimi başka kadın seslerinden hatta kız kardeşiminkinden bile ayırt ediyor. Oğlumun sesini bir daha asla eskisi gibi duyamayacağımı düşünerek üzüldüm de üzüldüm… Sesi bu haliyle kulaklarımda kalır sonra unutur giderim.. Ama en azından birkaç bayram daha onun coşkuyla okuduğu şiirlerini dinleme şansı bulabilsem… kaç yıl daha kendi sesini duyarım bilmiyorum.
Aslında insanın yarın başına gelecekler için üzülmesi ölmeden mezarına gül diktirmesi gibi bir şey… Şu anda iyi duyuyorum, günlük hayatımı iyi kötü idare edecek kadar iyi duyuyorum. O halde yarın için endişelenmek yerine bugün için şükredip sevinmeliyim. Evet artık böyle düşünüyorum ve kendimi çok daha iyi hissediyorum. Hem ben üzülüp ağladıkça, etrafımdakiler de üzülüyor. Bal böceği bir akşam yanıma geldi, elimde bir bardak su ilacımı içmek üzereydim, en sevdiği şey olan bardağıma su doldurmak. Bana şöyle dedi: “ne kötü demi anne? İlaç içiyorsun içiyorsun ama kulağın iyileşmiyor, kötü bir şey bence bu. Bir kere benim de kulağım ağrımıştı, ilaç içmiştim, acı acı ilaçlar ve iyileşmiştim. Bence senin kulakların kötü bir şey..” Evet bu sözleri duyunca kafama dank etti. Oğlumun bu durumdan ver kulaklarımın kötüye gidişinden mümkün olduğunca az etkilenmesi için kendimi hızla toparlamam gerekiyor…
Artık sabahları işe makyajlı geliyor, sarı bir benizle dolaşmıyorum. Akşamları ailecek tv. etrafında dizi izlenirken (bir ya da iki dizi var vaz geçemediğimiz) televizyondaki konuşmaları ayırt edemediğimden elime örgümü alıp sakin sakin şalımı örüyor ya da kitap okuyorum, haa çok meraklandığım bir konu varsa ertesi gün iş yerimde anlamadıklarımı sorup arkadaşlara anlattırıyorum, böylece evde ortam gerilmemiş oluyor. Duyduğum her ses için mutluluk duyuyorum, mesela öten bir serçeyi, yağmur sesini dinlemeye çalışıp, mutlu oluyorum. Sonra Mustafa Sandal’ın da tıpkı benim gibi “Tinnitus” tan şikayetçi olduğunu okudum. http://www.f5haber.com/haber.aspx?id=370700&cat_id=1&title=mustafa_sandal_cinlama_hastaliginami_yakala_haber
Ayrıca Bethooven 9. senfoniyi yazarken duymuyormuş. Benim de sürekli kulak çınlamalarım var ve ben o sesleri hatırladığım her an benimle oluyorlar. Ayrı bir postta yapılabilcekjleri açıklayabilirim.
Tüm bunların dışında… Dün akşam oğlumdan öğretmeninin şikayetçi olduğunu öğrendim। Çok konuşuyormuş ve susturamıyorlarmış. Sabah okula ben bıraktım. Öğretmeni ile biraz konuştum. Bana bal böceğinin kahvaltı sırasında, yemekte, çalışmalar sırasında sürekli konuştuğunu söyledi. (hah! Ben geveze bir oğlum var deyince gülenlere duyurulur J ) Her konuda muhakkak söyleyecek bir şeyleri oluyor dedi. Evet bal böceği evde de bu halde sürekli konuşuyor, her birimizin sözünü keserek kendi yorumlarını aktarıyor, hatta evde avaz avaz gırtlağını yırtarcasına bağırarak konuşuyor, kitaplar sayesinde kelime haznesi de öyle geniş ki süslü süslü kelimelerle bezenmiş cümlelerini dinlemek bir hayli zaman alıyor, şayet dinliyormuş gibi rol yaparsanız yüzünüzü iki eliyle sabitleyip sizi göz hizasına alarak anlatmaya devam ediyor. Çocuksuz bir hayatım varken çocuklu hayattaki zorlukları az çok bilerek yola çıkmıştım ama bu kadar geveze bir oğlan dünyaya getireceğimi pek hesaplamamışım :)

4 Aralık 2007 Salı

KULAKLARIM

Merhaba sevgili günlük, zihnim öyle bulanık, duygularım öylesine yoğun ki… Beni bu hale getiren şey ne diye meraklanıyorsan söyleyeyim: Kulaklarım! Ben bir “otoimmün iç kulak” hastasıyım!
İçimdeki ses sürekli olarak kulakların gidiyor diye tekrarlarken arkadan şöyle bir efekt dinliyorum: Bir sabah uyandığında hiçbir şey duymuyor olabilirsin. Ben bütün bu bilinç altı seslerini göz ardı edip, kortizon ilaçlarımı düzenli kullanarak günlük yaşantıma devam etmeye çalışırken an geliyor bağıra bağıra ağlamak istiyorum, olmuyor onu da yapamıyorum.
2001 yılından itibaren işitmemde düzensizlik saptandı ve takibe alındım. Annem orta okul yıllarımda işitmesini tamamen kaybedip, 11 yıl işitme engelli yaşadıktan sonra “Coclear İmplantasyon” yani biyonik kulak ameliyatı ile yeniden duymaya başladığı için acaba genetik bir yatkınlık mı var diye düşünerek 2001 den buyana yılda en az iki kez ölçüm yaptırarak işitme seviyemi takip ettiriyordum.
Ve anılan tarihteki yapılan ilk ölçümlerde bir miktar işitme kaybı tesbit edildi, ancak duyamadığım sesler zaten düşük frekanslı sesler olduğu için yaşam kalitemi fazla etkilemiyordu. Ancak, son iki yıldır dalgalanmalı ya da pikli duymaya başladım. Şöyle ki bağışıklık sistemimi zayıf düşüren bir şey olduğunda kulaklarım otomatikman tepki veriyor ve o dönemlerde iyi duyamıyordum. Başlarda bu dalgalanmalı dönemi testlerde gözleyemediler. Ve bu işitme değişikliğinin kaynağını belirlemeye çalıştık. Kaynaklar şöyle: stresli dönem, gürültüye maruz kalma, yorgunluk, uykusuzluk, hava basıncı değişiklikleri, mevsimsel değişiklikler … vs. Böyle zamanlarda işitmem değişiyordu ve sorun yaşadığım frekanslar insan seslerini kapsayan aralığa denk düştüğü için konuşulanları algılamam zorlaşıyordu.
Bal böceğimin dünyaya gelişinden yaklaşık iki yıl sonra kulaklarımın durumu hepden gündemimin başlıca konusu oldu. Her doktor ziyaretimde önce annemden bahsedip sonra konuyu kendi şikayetlerime getiriyordum. Artık beraber yaşamayı zorunlu olarak öğreneceğim kulak çınlamalarım vardı. Doktorların en çok tekrarladığı şey, anneniz gibi olacaksınız diye şartlanmayındı.
Geçtiğimiz hafta başında iş akadaşımın söylediklerini anlayamaz oldum, dış hat telefonumuz çalıyordu ama ben telefon melodisini tek bir ses halinde (kornoya benzer bir ses şeklinde) ve arı vızıltısı gibi çok düşük bir sesle duyuyordum. Hemen bir KBB uzmanına gittim, dış kulak yolunun buşon (kir) nedeniyle tıkandığını söylediler, bir hafta gliserin damla kullandım. Damla kullandıkça kulağım iyice tıkandı, çünkü gliserin kirin iyice kabarmasına neden oluyor. Neyse geçtiğimiz Cuma son damlayı da kullanıp doktora tekrar gittim, kulaklarım iyice temizlendi. Kir kalmadı. Ancak duymam değişmedi.
Bu kez panik halde başka bir doktora gittim, bir haftadır yaşadıklarımı anlattım. Otoimmün iç kulak hastası olduğumu açıkladım. Yapılan ölçümlerde kulak kemiklerinin sesi hiç iletmediğini anladım. Aslında kulaklarım duyuyor ama kulağa ses iletimi olmuyordu. 2001 den bu yana yapılan tüm ölçümleri, testleri de yanımda götürdüm. Hepsi incelendi. Sorunun iç kulaktan kaynaklandığı kesinleşti. Bundan sonra hastalığımın bu şekilde ilerleyeceği açıklandı. Yani ses kaybı artacak artacak…
Dr. Biyonik kulak ameliyatından bahsetti, çok iyi sonuç alınan bir ameliyat , size uygulandığında çok iyi sonuç alınır derken gözlerim yarı dolu: “Benim annem biyonik kulak ameliyatlı” dedim. “Türkiye’de bu ameliyatı olan ikinci hasta” dedim. Yani bir tür tarihi tekerrür yaşanıyordu. Annem ve ben ….
Doktora artık konuşmaları algılamakta zorlandığım dönemlerin arttığını, oğlumun çok yüksek sesle konuşmayı tercih ettiğini açıkladım. O halde size cihaz önerelim dedi. Bir hafta süre ile kortizon yüklemesi yapılıyor, bu hafta Cuma günü tekrar ölçüm yapılacak, cihaz önerilecek. İlk aşama cihaz, ikinci aşama biyonik kulak ameliyatı….
Korkuyorum, bir yandan kendimi “ayıp, ayıp” diye azarlıyorum. Onca şifasız dert, nice kötü hastalık varken tedavisi var diye şükretmiyorsun. Kendini bırakıverdin.” Diyorum. Bir yandan annemin işitmesini tamamen yitirdiği ve ameliyat olmak için beklediği dönemlerde evin en büyük çocuğu olarak annemin kulağı olma işini kendime yükleyişimi, sonra annemin “ çocuklarımın sesini duymak istiyorum…” diye haykırdığı zamanları hatırlıyorum. Genetik yatkınlık…. İyi de annemden önceki kuşaklarda böyle bir sorun yok sadece annem, ardından da ben…
İkinci çocuk planlıyorduk, nihayet yeşil ışık yakmıştım ve tamam bir çocuğumuz daha olsun diyebilmiştim. Ama şimdi öğrendim ki, bir gün kulağım tamamen duymaz olucak, sonra masaya yatacağım, beyne oldukça yakın bir kısma el radyosu büyüklünde bir cihaz yerleşecek. Sonra mekanik duymaya başlayacağım. Ya bir gün çocuklarımın seslerini hiç duyamadığımda ….
Korkuyorum günlük…. Yarının gelmesinden korkuyorum. Avaz avaz ağlamak istiyorum. Kendime yakıştıramıyorum. Ağlasam olmuyor, gülsem olmuyor, bu ay eşim bana bir hediye alıcaktı, ama Cuma günü bana işitme cihazı alacağız…