
Kendime kızıyorum. Çünkü sürekli konuşan bir iç sesim var. Kendime kızgınlığım da bu sesi sürekli konuşturuyor olmamdan kaynaklanıyor. Beynim bir düşünceden diğerine öyle hızlı akıyor ki, düşünceler arasında koşturmaktan yoruluyorum. Kendimi bildim bileli hiç bir şey düşünmeden geçirdiğim bir an bile yok. Bazen uyku öncesi eşime seslenir; merakla sorarım "Ne düşünüyorsun" diye "hiçbir şey" diye cevap verir. Üstelesem de hiç bir şey düşünmeden sadece uyumaya çalıştığını söyler. Gerçekten hiç bir şey düşünmüyor olamayacağını kabullenmek benim için çok zor. Düşünmemek de bir şeyi düşünmektir bana göre. Tekrar sorarım, kafasında gerçekten hiç bir şeyi düşünmediği anları olup olmadığını. Ben hiç böyle bir yokluk bilmediğimden algılamam da zor oluyor.
Oysa benim beynim kaynayan bir kazan gibidir. Birbiriyle bağlantılı, bağlantısız düşünceler birbirini kovalar durur. İç sesimin her zaman söyleyeceği bir şeyleri vardır. Dışarıdan bakıldığında genellikle sakin bir insan gibi görünsem de içim kaynar durur.
Bazen düşüncelerimi belli bir konuda yoğunlaştırabilirim. Ama yoğunlaştığım nokta beni çok geren bir konu ya da gerçekleşmesini bir an önce istediğim bir duruma yönelikse işte o zaman bu yoğunlaşma tehlike arz eder.