28 Mayıs 2008 Çarşamba

Buradayım :)



Uzun zamandır blogumu ve diğer blogcu arkadaşlarımı ihmal ettim. Çok yoğun bir tempo içerisindeyim. İlk önce işyerimde büyük bir tadilat yaşandı. Masalarımızda toz topraktan çalışmaz hale gelince toplantı salonunu geçici olarak büro yaptık, badana işimizi de halletikten sonra taşınma ve yerleşme nedeniyle oldukça yorucu geçti günler. Bitmeyen kabusum dişlerim nedeniyle haftanın en az bir gününü dişçide geçiriyorum. Dişçiyle randevumun olmadığı günlerde de yapıştırıcısı düşen geçici dişlerim nedeniyle ekstradan dişçi ziyaretlerim oluyor ki çıldırmak üzereyim, bir an önce her şeyi rahatça yiyebileceğim dişlere kavuşmak için sabırsızlanıyorum ama benden nerdeyse peygamber sabrı bekliyorlar. Erik, şeftali ve bilimum yaz meyvelerinin pazar sergilerini doldurduğu şu günlerde kütür kütür yiyemediğim her şeye sinirleniyorum. Neredeyse büyükşehir belediyesinin yol yapım çalışmalarına benzer manzaralarla yani açılıp kapanmamış çukurlar, sürekli değişen kaldırım taşlarına benzer haldeki bir ağızla kaç aydır yaşıyorum tahmin edemezsiniz.
İşyerimizdeki tadilatın ardından evimizde de tadilatlar başlatma kararı aldık. İlk olarak yatak odamıza duvardan duvara bir gardrop, oturma odamıza yüklük, koridora vestiyer ve banyolarımıza hilton dolap yaptıracağız. Geçen iki haftayı ustalarla geçirdik, keşfe geldiler, ölçü aldılar, fiyat verdiler. Bu arada ben de eşyalarıma göre ihtiyaçlarımı belirleme ve hatta çizimler oluşturmakla uğraştım. İlk anda bir usta gelsin ve evimde mucizeler yaratsın diye bekledim ama sonradan gördüm ki ben konuya hakim olmadıkça eksikler kalıyor ve ihtiyaçlarımı belirlemem gerekiyor. Bazı geceler sabaha kadar kapak, raf ve dolaplar düşleyerek uyumaya çalıştığım ya da sürekli aynı rüyayı gördüğüm oldu. Olmadık zamanlarda elimde ölçü ile dolaşıp evin şurasını burasını ölçüyordum. Misafirliğe gittiğim evlerde sohbetten uzaklaşıp dolaplara odaklandığım hatta çantamdan ölçüyü çıkarıp kapakları ölçme, raflarını sayma isteğimi zor baskıladığım anlar oldu. Sonunda dün bir usta ile anlaştık, çizimlerimi kendisine teslim ettim. En azından bir parça rahatladım. Renk seçimi için fabrikayı ziyaret edip büyük plakaları gördükten sonra karar vermek istedim. Her ne kadar heyecan verici olsa da iyi konsantrasyon ve araştırma gerektiren zor işlermiş bunlar insan başına gelince anlıyor.
Oğluma gelince hızla büyüyor, boyu uzadı, gelişti, artık iyice hakimiyetini sağladığı iki tekerlekli bisikletin üzerinde onu izledikçe zamanın nasıl bu kadar hızlı aktığına inanasım gelmiyor. Kurduğu cümleler ve geniş kelime haznesiyle beni oldukça şaşırtıyor, bazen öyle objektif düşünüyor ve bambaşka bir açıdan bakış açısı getiriyor ki şaşırıp kalıyorum.
Eşimle ikinci bir çocuk için olumlu düşünmeye başladık. Henüz start aldığımız yok, en azından dişlerim vs. yoluna girsin diye bekliyoruz, ancak hızla büyüyen oğlumu izledikçe bu konuda da içim cız ediyor, ona oyun arkadaşı olabilecek bir kardeş için oldukça geç kaldığımızı düşünüp keşke diyorum... Keşke şu anda bir kardeşi doğmuş olsaydı... Eşim ise hayatta olduğumuz sürece hiç bir şey için geç değildir diyor. Bal böceğim ise kardeş bekleyen arkadaş haberlerini duydukça sinirleniyor ve fırçayı çekiyor bize: "en hepsinden daha önce kardeş istemiştim, senin karnına bebek neden gelmiyorrr?"
Aslında keşke yerine harekete geçme vakti de... de işte ....

1 yorum:

Gizem dedi ki...

hakikaten yaa nerelerdeydin, hosgeldin. yorulmussun ama blogda atarsin artik yorgunlugunu