16 Ekim 2007 Salı

BİR BAYRAM DAHA GEÇTİ

Ekim 16, 2007 -
Bayrama bir hafta kala Balböceğim “Anne, biraz bayram hazırlığı yapalım” dedi. Ben afallamış şekilde, “bayram hazırlığı mı? Ne yapalım oğlum” dediğimde bu akşam ben oyuncaklarımı toplayayım, sen evi süpür, sonra da pikniğe falan gidelim dedi. Gülümseyip olur dedim. Ancak o akşam oyuncaklarını topladı mı ? hayır!

Bayram öncesi alışverişim son haftaya kaldı. Bu yıl Bal böceğimin geçen sene mevsim sonu aldığım hiç giyilmemiş bir kadife pantolonu vardı. Onun üzerine sadece bir gömlek almayı düşünmüştüm. Annem bu yıl zekat ve oruç fitresi paralarını çevresindeki düşük gelirli ailelerin çocuklarına bayramlık alıp, erzak yardımı yaparak ödemeyi seçti. Kendisi çarşıya çıkmaya fırsat bulamayınca bu çocuklara bayram giysileri alma işi de bana kaldı. Annem sağ olsun telefon deyip, bir yedi yaş erkek çocuk, bir 9 yaş kız çocuk ama sen 11 yaş için al, elbise ve etek istiyormuş şeklinde açıklamaları ile beni yönlendirdi. 3 çocuk için alışveriş hiç kolay değilmiş. Kız çocuk garson boya giydiği için gittiğim çocuk mağazalarında ona uygun bir şey bulamadım. Güzel kızın elbise ya da etek isteğini yerine getirebilmem için peyce dolaşmak durumunda kaldım. Sonunda eteklerinde çiçek ve kelebekler olan pembe şirin bir kadife etek alabildim. Diğer erkek çocuk için de oldukça içime sinen giysiler aldım. Son olarak oğluma bir gömlek seçip alışverişi tamamladım. Eve döndüğümde saat sekizi geçiyordu. Sadece oğlumun pantolon rengi ile gömleğin renkleri hiç uyuşmadı. Daha iyi bir tercih yapabilirmişim ama diğer çocuklar için öyle özenip gezdim ki oğlum arada kaynayıvermiş..

Bayrama iki gün kala, bal böceğime öğretmeni bayramda toplayacakları şekerleri koymaları için kartondan bir şeker çantası yaptırmış. Üzerinde patates baskısı yapmış. Yağıza pantolonunu ve gömleğini, çoraplarını, yeni iç çamaşırlarını bunlar senin bayramlığın diyerek verdim. Güzelce dolabına yerleştirdik, giysilerinin yanına şeker çantasını da ekledikJ

Bu yıl bayramın ilk gününü İzmir’de geçirdik. Kociş bayram namazındayken, kayınvalidemin evvelki yıllardan tembihlerini yad ederek erkenden uyandım, kahvaltı masasını hazırlayıp namazdan dönen kocişi karşılayıp, bayramlaşıp, bayram harçlığımı aldım. Bal böceği de uyandı, neşeyle “anne şimdi bayram mı?” diye sordu. Birbirimizle tekrar bayramlaştık, oğlumuza nasıl el öpüleceğini öğrettik. Efendi bir şekilde babasının elini öptü. Ramazan ayı boyunca babayla birlikte kahvaltı yapamıyorduk. Ailece kahvaltı sofrasına oturmayı özlemişiz. Güzelce kahvaltımızı yedikten sonra oğluşa duş aldırıp giydirdim. Giyinmiş oğluşumuza bakıp, ne kadar büyümüş olduğuna bir kez daha şaşırdıktan sonra fotoğrafını çektik oğluşun. Gece şehir dışına kayınvalidemin yanına gitmeyi planladığımızdan İzmir’ deki bayram ziyaretlerini hızlıca tamamlamamız gerekiyordu. Önce anneanne ve dedeye gittik. Sabah kurulmuş olan kahvaltı sofrası çocuklarla birlikte yenmek üzere öğle saati olmasına rağmen halen bekliyordu, hemen erkek kardeşimi de çağırıp hatır için ikinci kez kahvaltı yedik. Ardından teker teker diğer akrabalarımızı dolaştık.

Bal böceğime haydi bakalım büyüklerle bayramlaş dendiğinde askerlerini selamlayan komutan edasıyla ayağa kalkıp yüksek sesle “bayramın kutlu olsun!” deyişi bizleri çok güldürdü. Bayramdan önce hazırlamış olduğu şeker çantasını yanından hiç ayırmadı. Her evden aldığı şekerleri itinayla çantasına koyup, biriktirdi. Büyükler kendi elleriyle yaptığı şeker çantasına hayran kaldılar.

Bal böceğimiz bu yıl “para” nın ne işe yaradığını iyice anlayıp belleğine yerleştirmiş. Kendisine uzatılan bayram harçlıklarını neşeyle kabul edip cebine yerleştiriyordu. Zaman zaman bu tavrından çekindim, oğlum harçlığını havada kaparken ben fonda “ne gerek vardı?” gibi cümleler sarf ederken bana dönüp “ Anneee hayır, gerek var, çok paramız olsun” deyince iyice afallayıp, hiç ses çıkarmamaya karar verdim.

Bayram ziyaretlerimizin içinde en çok anneannemi ziyaretten keyif aldım. Tıpkı çocukluğumda olduğu gibi dayım, teyzemler, çoluk, çocuk hepimiz bir araya geldik. Bol bol sohbet edip güldük. Anneannem her birimize bakıp damatlarına, bunların hepsi benden, hepsi benim dalım kolum deyip her birimizle bir kez daha övündü.

Gece yola çıktık, kayınvalideme gittik. Onunla da bayramlaşıp gönlünü yaptık, nefis ev baklavalarından yedik, ertesi gün kocişin diğer akrabalarını ziyaret ettik. Klasik ev gezmeleri, hal hatır sormaların sonu gelmeyecek sandım: Nasılsın kızım?

- İyiyim teşekkürler.

- Beyin nasıl?

- Allah’ a şükür o da iyi.

- Oğlun nasıl?

- O da büyüyor işte. Ardından hemen yanımda oturan kocişe dönerek:

- Nasılsın oğlum?, karın nasıl iyi mi?, Oğlunuz nasıl?.......... Ne anlamsız bir sohbettir bu ve eşimin memleketinde de halen çok yaygın.

İkinci gün gece nişan davetine katılıp kurtlarımızı döktürdükten sonra ertesi gün öğleye doğru Çine’ye gidip kocişin anneannesi ve dayılarına bayram ziyaretimizi tamamladık. Orada oğlum bol bol inek ve buzağı sevdi. Hiç korkmadan koskoca ineklerin yanında dolanıp, buzağılara nasıl eliyle ot yediriyor anlamıyorum. Youn bir trafik eşliğinde evimize gece sekiz gibi döndüğümüzde eve yerleştirmem gereken bahçelerden toplanmış hormonsuz, ilaçsız sebzeler, yıkanacak bir yığın çamaşır vardı.

Sonuç olarak yorucu ama oğlum adına bayramlık giysilerini giyme heyacanını yaşadığı, bol bol şeker biriktirip bayram harçlığı topladığı, akrabalarımızla kucaklaşıp el öptüğü, büyüdüğünde hafızasını yokladığında eski bayramları ben de gördüm, yaşadım diyebileceği bir bayram yaşatmaya çalıştık. Allah hep beraber nice bayramlara ulaşmamızı nasip etsin!

Hiç yorum yok: