12 Eylül 2007 Çarşamba

KAFAM KARIŞIK

Eylül 12, 2007 - Çalışmaktan nevrim döndü. Beynimde düşünceler, dosyalar, işler uçuşuyor. Öyle yoğunum ki günün her anını koşuşturmakla geçirdiğimi fark ediyorum. Takvime baktığımda ayın sekizi, dokuzu, onu, eylül ortası ... zamanın ne denli hızlı aktığına şaşırıyorum. Tatil biter bitmez her günü tabiri caiz ise iki ayağım bir pabuçta ya da dokuzun ayın çarşambasını aynı güne getirerek yaşıyorum.

Balböceğim konusunda kafam epeyce karışık.. Bahar aylarının bitmesine doğru yemek disiplini oldukça değişti, yaz tatilinde ise yemek disiplini diye bir şey yoktu .Günün her anını kendi kendine oynayarak geçiren bal böceği yemek masasına da mutlaka bir iki oyuncakla birlikte oturuyor ve yemek esnasında sürekli onlarla konuşuyor, oynuyor. Oyundan sıyrılıp tabağındaki yemeğe bir türlü konsantre olamıyor. Defalarca sandalyesinden türlü nedenlerle inip tekrar oturuyor. Bizler yemeğimizi bitirdiğimizde bal böceğinin daha ilk çeşit yemekte takılı kalması sinirlerimi bozuyor. Yemek esnasında mutlaka bir kez tuvalete gidiyor. Sonuçta önüne ne koyarsam sadece yarım tabak zorla yedirilip, yemek işine son veriliyor. Özenerek hazırladığım çorbalar, sebze yemekleri, soslu spagetti vs. öylece duruyor masada. Kendi kendine yemek yeme alışkanlığını, yemek saatinde büyüklerle birlikte masanın etrafında hazır olmayı oldukça erken kazanan oğlum; artık büyüdüğüne kanaat getirdiğim şu günlerde bütün kazanımlarını terk etmeye başladı.

Asla kendi kendine yemek yemiyor, asla kendi kendine tuvalete gitmiyor, tuvalete anne ya da babası tarafından taşınmazsa üzerine yaptığı durumlar oluyor, dışarıya çıktığımızda kucakta taşınmak istiyor, kısa süreli yürüyor, kendisi uyumuyor.

Nasıl bu duruma geldiği konusunu irdelediğimde ikilemler yaşıyorum. Öncelikle hala kızımız Elif’le birlikte geçirdiği günlerde kıskanmış olabileceğini ve bir nevi ilgi çekme durumlarına benzetmiştik tabloyu. Ve kendisinin bebekleşmesine müsaade tanıdık. İlgimizi olabildiğince üzerinde tuttum. Sen abisin cümlelerinden kaçınıp onun da çocuk olduğunu kendime ve ona hatırlattım. Ancak şu tuvalet ve ağzına yemek tutma işinde oldukça gerildim, çünkü bunun alışkanlığa dönüştürülmesini istemiyorum.

Aç olsa yer diye düşünürek, yemek yeme konusundaki isteksizliğini görmezden geldim, yemek istemediği durumlarda ısrarcı olmayıp masadan kalkmasına izin verdim. Bu kez zayıflamaya başladı ve midesine bir şey inmediği anlarda kendimi suçlu hissettim. Onun yorulup enerji harcamasına çalıştım, örneğin parkları bahçeleri gezdirip koşup oynattığım zamanlarda daha istekli yiyeceğini düşündüm. Yine olmadı, tamam ben yedireyim dedim o zaman yiyor, ama bunun böyle sürmesini istemiyorum. Babasıyla ona yemek disiplinini yeniden kazandırmayı hedefledik, havaların birazda serinlemesiyle işimizin daha kolay olacağını ümit ediyorum. Şunu da belirteyim; masaya oyuncak getirmeye izin yok artık ama bu kezde ekmekleri, çatal kaşığı konuşturuyor ve hayal dünyasının içinde oyuna dalıp yemeği yine unutuyor. Bu konuda tecrübeli anneler varsa lütfen yardım diyorum !!!



Bu konunun dışında, canımı sıkan ikinci nokta ise devam ettiğimiz anaokulundan artık memnun değilim. Sınıflar çok kalabalık, kalite düşük. Biten bir öğretim yılının sonunda balböceğimi ele aldığımda kreşte geldiği noktanın bir çıta üzerine çıkamadığımızı görüyorum. Tek iyi tarafı kreşteki arkadaşlarının en az on tanesiyle bir arada olmaları. Ne doğru düzgün faaliyet yapılıyor, ne bir şarkı tekerleme öğreniyor, bütün günü oyunla geçirip dönüyorlar. Bunda personelin ve velilerin çoğunun yaz tatilinde olmalarının payı da var ama duruma müdahale etme gereği hissettim. Velileri şöyle bir yokladığımda benzer düşüncelerde olduğumuzu gördüm ve konuyu yönetime taşımaya karar verdik. Hal böyleyken seneye altı yaş grubu olucak olan bal böceğini en azından önümüzdeki yıl okuldan almak aklıma düştü. Bu seferde ilk okullardaki ana sınıflarının yarım gün olduğunu öğrendim. Kafam hayli karışık…

Hiç yorum yok: