8 Ekim 2008 Çarşamba

Büyüyenler-Büyümeyenler


Zamanın bu denli hızlı aktığını daha önce hiç böylesine yoğun hissetmemiştim. Aylar ayları kovalıyor takvimlerin temmuz ayından ekime gelişi arasında sanki sadece saatler geçmiş gibi. 2008 yılı da bitiyor ne kaldı ki bitmesine... Oğluma bakıyorum sinema salonunda koltuğa oturuşundaki hakimiyetine, ciddiyetle filmi takibini hayretle izliyorum. Birkaç akşamdır faaliyet dergisini alıp da çizgi birleştirme çalışmaları yapıyor, makasla yıldız kesebiliyor düzgünce, bazen öyle düzgün ve daha çok benim tercihim olan kelimelelerle kurduğu cümlelerini dinlerken iç sesim bana oğlumun ne kadar büyüdüğünü, büyüdüğünü! tekrarlayıp duruyor. O büyüyor, ben de büyüyorum. Kendimi bildim bileli ince uzun ve zayıf bir kızdım. Nihayet kilo aldım. Giydiğim pantolonların içini doldurabiliyorum, manken gibi görüntümden biraz uzaklaştım ancak 60. cm olan belimin çevresindeki simit şeklindeki yağ tabakası düşük belli pantolonların hediyesi mi yoksa deforme mi oluyorum??? Her çeşit yiyicekten bolca yerdim ve zayıflığımla bilumum arkadaşı kıskandırırdım, sonunda "kurt var sende" derlerdi.
Bayramda eşimin kuzenleri ie karşılaştık. Biz evlendiğimiz sene ilköğretim çağlarında olan dört adet delikanlı bugün sakallı, bıyıklı, uzun saçlarla bayram ziyaretine geldiklerinde fena halde dumura uğradım. Dün ilk okula gidenler şimdi üniversiteli olmuşlardı. Ne zman büyüdü bu çocuklar, zaman ne kadar çabuk aktı... Her birinin nerdeyse omuzlarında kaldı boyum, hani uzun boyluydum ben? değilim işte, kendi neslime göre (bizim kuşak) uzunum sadece. Hesaplıyorum bu yıl dokuzuncu evlilik yıldönümümüzü kutlayacağız. E dokuz yıldır karşılaşmamışım ben bu delikanlılarla, onlarda büyümüş de büyümüş dedim. Dokuz, sonra on!!! On yıllık evlilik hiç de büyütelecek bir şey değilmiş, eskiden duysam ooo siz eskimişsiniz, öfff ne çok olmuş falan derdim. Nolmuş bende on yıla merdiven dayamışım. Artık kendimi görmüş geçirmiş biri gibi mi görmeliyim??? Dünkü el kadar çocuklar adam olmuşlarsa o zaman bende görmüş geçirmiş biri sayılırım, hal böyleyken sizlerle birkaç hayat tecrübesi paylaşayım:
- Bebekliğimde öyle yaramaz, öyle huysuzmuşum ki nedensiz yere çok ağlayıp, bahtaniyede sersemleyene kadar saatlerce sallanmazsam uyumazmışım. Ergenlik çağıma kadar süren yeme problemim vardı. Bir yaşıma kadar gece uykusu nedir bilmeyen anneme sokak eşrafından çocuksuz dört bayan bana bakabilmesi için yardımcı annelik yaparlarmış. Ağzıma aldığım her lokmayı saatlerce ağzımda bekletmek gibi üstün bir becerim de varmış. Aile toplantılarında halen bahsedilir bu durum. Sen dört anne ile büyüdün denilir. Bende masa başında yemek tabaklarına eşlik eden gözü yaşlı hallerimi halen anımsarım. Günün birinde kendim evlat sahibi olduğumda mutlu mesut yaşayan, sakin, olgun, üstelik ne verdimse yiyip içen çocuğuma bakıp bakıp bu çocuk Allaha şükürler olsun ki bana benzemiyor diye nutuklar attığım, şükür duaları ettiğim anlar pek çoktu. Yine böyle anlarımdan birinde teyzem, ne olmuş senin çocukluğuna diye sordu da, ayy teyze ben mızmız çocuğun tekiymişim, öyle ağlarmışım ki... diye söze başladığımda sözümü bir güzel kesti, senin anlattıkların topu topu bir yaşına kadar sürdü. Her bebeğin sorunlu dönemleri olur, ama sonrasında hiç problem yaşatmadın. Her zaman olgun, anlayışlıydın, göz bebeğimizdin demesin mi? Okul başarılarımı anllattı ne kadar güzel saçlarım olduğunu söyledi , haydi teyze anlat, bana biraz daha anlat diyerek çocukluk anılarımdaki kara bulutları uzaklaştırmaya çalıştım kendimce. Annemde doğruladı sen çok olgundun, söz dinlerdin diye, şimdi oğlum büyüdükçe sıcakkanlılığını olgunluğunu bana benzetir oldular. Yeme problemim sabit kaldı ama huysuz bebek, mızmız çocuk etiketini üstümden böylece attım. O ilk yıl öylesine zor geçmiş ki annemde babam da bebekliğim dedim miydi aman aman, sen bize az çektirmedin derlerdi. Şimdi bu noktaya dikkate din siz siz olun çocuğunuzla ilgili size olumsuz, kötü gelen durumları dile getirirken beraberinde olumlu ve güzel şeyleri de muhakkak ekleyin. Uzmanlar da bunu tavsiye ediyorlar zaten, e bende büyüdüğünüz olarak altını çizeyim dedim. Oğlum dünyaya gelişinin ilk 25 gününde sarılık nedeniyle sürekli uykudaydı ve uyanmıyordu. Konu açıldığında ben hep uyuyodum, hiç uyanmıyodum, anneannem, babaannem benim burnumu sıkıyorlardı yine uyanmıyodum, annem de hep ağlıyordu deyiverince elektrik çarpmış gibi oldum. Tarih tekerrürden mi ibaret???? Hemen oğlumun bebekliğindeki kara bulutlara el koydum hepsine üfledim gittiler, çünkü o kabus gibi günler sadece 25 gün sürmüştü, sonrasında sorunsuz büyüdü çok şükür. EEE benden uyarması. Bir gün çocuğunuz karşınıza geçip de hiç mi iyi bir yönüm yoktu benim? diye sorabilir.
Büyümek güzel şey ama en güzeli yaşlanmadan büyümek!!! Gönlümüz yaşlanmasın en önemlisi.

1 yorum:

Haccecan dedi ki...

Güzel bir nasihat dinleyeceğim...

Ama biz negatifliğe odaklanmışız, zor günlerde zaman bitmek bilmediğinden, bir gün , bir ömür gibi gelip, hep kötü olayları anlatıp anlatıp duruyoruz.

Böyle olmaması gerek aslında, güzellirlerde var hayatda, zor dönemler elbet olacak...

Yazı güzeldi, elinize sağlık.