7 Eylül 2005 Çarşamba

BEN DÜŞMAVİYİM!

Hayatın erken olgunlaştırdığı kişilerdenim ben!

Zaman zaman artıları oldu olgunluğun. Ama çocuk olmakla büyük olmak arasında gelgitler yaşayarak geçti çocukluk ve gençlik dönemim.
İlkokul beşinci sınıftan itibaren 11 yıl süre ile sonradan işitme duyusunu kaybeden annemin tedavisi için mücadele verdik. Bu süreçte evin en büyük çocuğu olarak annenin sağ kolu olma ve eksik uzuvlarını tamamlamayı görev edindim kendimce. Hatta tıp fakültesine mukakkak girip KBB alanında uzmanlaşmak ve iç kulağa yönelik buluşlar yapmak tek hedefimdi o yıllarda …
11 yılın sonunda annem tedavisini bulup da sağlığına kavuştuğunda üniversite öğrencisiydim. Ancak annemin özgürlüğüne kavuşmasına ve evdeki yeni düzene en zor alışan ben oldum. Annem iyileşmişti ama ben sanki elmamın diğer yarısını kaybetmiştim. Yarım elmaydım artık!
Karşımdaki ise yıllardır bana bağımlı yaşayan annem değil hırslı ve azimli, hayat dolu gencecik bir kadındı. Sudan çıkmış balığa döndüm diyebilirim. Aile yaşantımız normale döndükçe ya da sıradanlaştıkça ben kimliğimi arıyordum. Yaşıtlarımın arasına kolayca karışamadım. Çünkü kendimi ne genç ne de ergin hissediyordum.

Yaşamımdan hasta insanları çıkarmamak adına iki yıl süre ile bir rehberlik merkezinde gönüllü olarak işitme engelli çocuklara konuşma eğitimi vererek geçirdim. Ancak daha sonra bitirmiş olduğum yüksekokulun (gıda tekn.) ve de diplomamın elverdiği işi yapma kararı aldım.
1999 yılında aşık oldum eşime! Biz evliliğe hazırlanırken kayınpederim amansız kas hastalığı ALS ye karşı son çırpınışlarını veriyordu. Eşimle en büyük ortak yönüm: Evde hasta biriyle yaşamanın, canın kadar sevdiğin birine tedavi aramanın ne olduğunu çok iyi biliyor olmamızdı. Benim çocukluğumda yaşadığım acıları ve beklentileri o yeni yeni tadıyordu. Ve 2001 yılında 25 aylık yoğun bakım tedavisinin sonunda kaybettik kayınpederimi.- Allah rahmet eylesin!-
Ancak hayatla nihayet baş başa kaldığımda yani kendi ailemi oluşturduğumda baktım ki çok yorgunum. Hayat halen bir mücadeleymiş! Evlilik de öyle.Hem de mücadelenin hası: Her şeyle ve edinilen yeni rollerle mücadele. Maalesef yanlışlar yaparak, türlü çatışmalar yaşayarak doğruyu bulmak durumunda kaldım. Yanlış yapıp, sonucunu görüp sonra doğru olanı keşfetmek hiç kolay bir süreç değildi. Ama vazgeçmedik birbirimizden! İyiki de vazgeçmemişiz. Sevgiye kurmuştuk yuvamızı ve bu sevgiye emek vermeye değerdi. Çok zaman kendi evliliğime mücadele gücü bulamadım kendimde. Çünkü dedim ya hayat fazlaca yormuştu zaten beni. Küçücük omuzlarımda ağır yükler taşıtmıştı çok zaman.
Sonra vazgeçtim bir süre için pembelerden, hayatın toz pembelerinden! Çok ama çok kırgındım hayata ! Hep yanlış yaptığımı hissedip kızıyordum. Kendime çok yükleniyordum. Aslında bazen yanlışı yaşamak ister insan ıslanacağını bile bile yağmurda yürümek gibi. Ben de ıslanmak istedim. Ve maviliklerini aradım yaşamın. Uçsuz bucaksız mavilikleri… Bazen fırtınalı, bazen umarsız ama hep sessiz çığlıkları barındıran maviliklerde ıslandım da ıslandım!
Dedim ya ben düşmaviyim.!
İyi halin de kötü halin de, iyinin de kötünün de devamlılığı olmadığı yaşamda bugünü iyi yaşamak adına varım! “Ya bu deveyi güdersin, yada bu diyardan gidersin” atasözümüz gereğince maksat deveyi gütmekse o deveyi iyi güdelim!

Önce sağlık sonra mutluluk dolu günler diliyorum.
Sevgiyle kalın!

Hiç yorum yok: