4 Şubat 2014 Salı

DÖNDÜMMM


Uzun bir aradan sonra merhaba!!! Yazmayalı çok oldum, blog işi zaman ve emek isteyen bir iş. Günlük hayat karmaşası, çocuk dışında bahsedecek konu bulmada ve benzer yazıları yazmaktan sıkılma, PC başında uzun zaman geçirmek yerine farklı şeyler yapma isteği gibi pek çok nedenle uzun bir ara verdim. Ama yazmayı seviyorum ve fırsat buldukça aranızda olacağım. Bu arada neler mi oldu? Yaş almaya devam edip, büyüdüm, olgunlaştım, hayat ve ben eski beni değiştirdik :) Oğlum 10 yaşını bitiriyor... Ön ergenlik dönemi kapıda. İkinci bir çocuk yapma kararı aldım :) Maalesef doktor desteği olmadan gerçekleşmiyor. Tedaviye devam :) Ev dekorasyonuna olan ilgim arttı :) Ehh ne diyelim görüşmek üzere...

22 Haziran 2010 Salı

TATİL Mİİ? BİR ANNENİN SERZENİŞLERİİ...



Oğlum karnesini aldı. Tatili de başladı. Çalışan anne olunca oğluşla ayrılık günleri, göçebe yaşam da start aldı. Bugüne değin anne babanın izni kaç günse o da bizimle o günlerin dışında tatil yapmazdı. Okul hep açıktı çünkü. İlk kez üç ay tatil yapacak. Şimdiden keşke her gün okul olsa demeye başladım bile, ne kötüyüm. Oysa bilmez miyim sabırsızlıkla beklenen yaz tatiline kavuşmanın mutluluğunu... Ama okul demek, düzen demek, eğitimle en çok öğretmenin meşgul olması demek, evimizde bulunabilmek demek.

Şimdi yaz tatili boyunca henüz birinci sınıfı bitiren mini mini küçük adama ne yapmalı??? Düzenli kitap okutmalı, hatta tatil boyunca öğrendiklerini pekiştimesi için bir kitap edinip her gün bir kaç saatlik bir program yapmalı. Gelin görün ki, oğlanda okuma adına hiiiç heves yok, istediğin kadar güdüle, güdülenmiyor. Aklı fikri bisiklet sürsün, bilgisayar oynasın, oynasın, oynasın... Hele ki şu ansiklopedi kalınlığında bir tüm dersler / tatil kitabını önüne koyup da tatil boyunca bu bitecek desem, gözü korkar, ödü patlar, yelkenleri şimdiden suya iner, suya gömülür, çıkmaz.

Karne günü öğretmenimiz bazı tavsiyelerde bulundu, hemde bir öğretmen değil anne olarak, çocuğa tatilde de olsa düzenli ders tekrarı yaptırtmalı dedi. İleride akademik başarısı olan, örneğin SBS de iyi puanlar alabilen bir öğrencimiz olmasını istiyorsak, elimizi bugünden çocuklarımızın omzuna koymalıymışız. Kolay olmuyormuş, kolay gelmiyormuş o başarılar. Doğru söylersin, hemde çok doğru söylersin öğretmenim, bilmez, anlamaz mıyım seni? Lakin elim hep omzumdadır. Ama yetmemektedir, neredeyse tekmelemek lazımdır. Yine olmamaktadır. Hele ki çocuğun ulaştığı her hedefin bitiminde yepyeni bir hedef gösteren eğitim sitemizim varken, hele ki tamaaamm bunu yaptın, başardın ama şunu da yapmalısın diyen ebeveynler başucuna tünemişken kolay mıdır yedi yaşında bir çocuk olmak?

Krne aldığımız gün gururlandım, hani çocuklarının düğün töreninde, çok şükür bu mürüvetide gördük diyen ebeveynler gibi hissettim kendimi. Mürvet gördüm. Bu birinci sınıf bitebilen bir şeymiş dedim. Ne çok gerildik, bunaldık, içimiz acıdı minik yüreklere, çabucak yorulan minik ellere, o harfler hiç tanınmayacak, okuma hiç öğrenilmeyecek sandık. Sonra birden okuyuverdi. Yetmedi dil bilgisi kurallarını da öğrendi.Eşsesli kelimelere kadar bildi. Rakamlarla toplama, çıkarma işleminden problem kurmalara geçiverdi. Birinci sınıf öğrencisinin evrimi neredeyse yeni doğan bir bebeğin birinci yaş gününe kadar yaşadıklarıyla eşdeğer bir evrimmiş. O kadar hızlı, o kadar yoğun...

İnşallah bundan sonrası daha kolay olacak.
Tatille birlikte kitapçılarda alıyorum soluğu. D&r, tüm online çalışan kitap siteleri taranıyor, yazarlar, kitaplar gözden geçiriliyor. Çok sıkmadan, yormadan okutulmaya çalışılacak, hemde çocuk başka evlerdeyken, gözümün önünde değilken...
Bir kitap veriliyor, oğlan eline alıp şöyle bir bakıyor, sorunluluklarını kendisi bilsin diye sık sık yinelemiyoru, haydi oku şu kitabı demiyorum. Küçüğün öncelikleri hep başka şeylerde. Tam kitap okumak istiyor ama gün bitiyor. Kafayı kırma zamanı mıdır bu üç ay tatil????

1 Kasım 2009 Pazar

Uzun Aradan Sonra

Epey olmuşum yazmayalı. Son yazım da gerçekleşmeyecek gibi görünen bir hayal üzerine olunca ara verdiğim sürece bunalım takılmış gibi algılanmış olabilirim.
İnsan hayallerine bağlı kaldıkça yaşar, umutla hayalle beslenir... O nedenle vaz geçmedim hayalimden belki biraz erteledim. Bu günü süzgeçten geçirip önceliklerimi yeniden ele aldım. Aslında bulunduğum konum, yani geldiğim nokta beni mutlu edebilecek düzeydeymiş. Bunu anlayınca mutluluğun keyfini hiç sürmediğimi fark ettim. Sürekli yeni hedeflere koşuşturmaktı tek yaptığım, yapabildiğim... Monoton günler yaşamak ve koşuşturmak.
Soluk almak gerekti...
Şimdi yeniden buradayım. Yeni farkındalıklarımla :)

27 Ağustos 2009 Perşembe

Neden



Normal şartlarda gerçekleşebilecek bir hayalim vardı. Şartlar beklenmedik şekilde anormalleşti. Hayalimin gerçekleşmesi büyük riske girdi. Artık belkide vaz geçme zamanı. Bunu biliyorken neden daha da çok bağlanıyorum ki? neden eskiye oranla daha fazla istiyorum gerçekleşmesini, boş veremiyorum. Bu anormalliği kabullenemiyorum. İçim acıyor... Neden? Bende bilmiyorum

17 Ağustos 2009 Pazartesi

SORGULAMA



Uzun zaman aradan sonra tekrar merhaba!
Son gönderdiğim yazıdan sonra neler mi oldu?
Evde gerçekleştirmek istediğimiz tadilatın büyük bölümünü bitirdik. Badana boya işimiz bitti. Sadece salon mobilyalarımızn yenilenmesi kaldı. Bu konudada hiç aceleci davranmak istemiyorum, biraz moladan sonra devam edeceğiz bakalım. Oğlumu özel bir ilk okula kayıt ettirdik. Okul arayışımız da gönlümüzce sonuçlandı. Eve yakın oluşu en büyük tercih sebebimiz, sabah işe gelirken bırakıp mesai bitiminde teslim alacağımız için servise bile gerek kalmadı.Eşimin bel fıtığı ile ilgili şikayetleri azaldı.
Yaz geldi, uzaktakiler geldi. Bol bol kavuşmalar yaşadık. Yaz tatiline çıktık, deniz, kum güneş tadını çıkardık.
İki buçuk yıldır akciğer kanseri ile mücadele eden dayımı kaybettik. Onu son yolculuğuna uğurlarken, yakınımızı kaybetmenin büyük acısını iliklerime kadar hissettim. Ardından dayımın vefatı ile iyice sarsılan anneannemi günlerce acile taşıdık.
Kayıplar çok zor geliyor insana... Ölüm hiç kimseye yakışmıyor. Fakat dermansız hastalıklarla mücadelede öyle bir an geliyor ki artık bitsin, bir an önce rahmete kavuşsun diyorsun. Dayım da da öyle oldu. Kurtuldu acılarından, bitmeyen ağrılarından; mekanı cennet olsun!
Son yıllarda her yaz döneminde bir iki kayıp verir olduk. Öyle ki doğum ayım olan temmuzda kayınpederimin/amcamın/kuzenimin ve artık dayımın sene devriyeleri nedeniyle sürekli mevlütler okutuluyor.
Aile olmayı sık sık sorgular oldum.
Aile olmak ...
Birken iki, ikiyken üç olmakmış. Kardeşler de evlenince bayram günü salon koltuklarına sığışamamakmış.
Yad ellerle akraba oluvermekmiş.
Aile olmak; üzüntü yaratan olaylara berabece üzülmek, sevincimizi de beraberce paylaşmakmış.
Kayıplarla sayımız azalırken, minicik bir bebeğin anne karnına düşüş haberiyle tomurcuklanıp yeşermekmiş.
Daha yüzünü bile görmediğin o minicik canlı adına büyük sevinç duymakmış.
Aile olmak; hala olmak, teyze olmak, eş olmak, anne olmakmış.
Toprağa verdiğin yakınının yasını tutarken, 6 yaşındaki oğlunun sallanan dişleri nedeniyle hiç bir yiyeceği ısıramıyor olmasına da ayrıca üzülmekmiş.
Amcamın erken vefatı nedeniyle yüzünü bile göremediği torunu ile karşılaşınca göz yaşlarını tutamamak; amcamla aynı ismi taşıyan bu minik oğlana bakınca ismin yaşıyor olmasının hazzını yaşamakmış... (Bu duruma ben bile şaşırdım. Niye mi bkz. şu yazım
Okuduğum kitapların birinde eşler çocuklarını yeterince büyütüp evlendirdikten sonra her ikiside aynı gün ölmeyi düşünmüşler. "Öyle bir zamanda veda edelim ki çocuklarımıza; kendi aileleri, çoluk/çocuklarıyla uğraşmaktan bizi fazlaca özleyemesinler ..." evet buna benzer bir cümle okumuştum. Gerçekten de insanın kendi yuvası, çocuğu olunca ilk aileyle olan ilişkilerin yerini bir süre sonra kendi eşin, çocuğun kendi sosyal çevren dolduruyor. Özlemler hiç bitmiyor tabiki de teselliler artıyor sadece.
Şimdi Allah sıralı ölümler versin diyorum ve tıpkı okuduğum kitaptaki gibi, oğlum büyüyüp, torunlara karıştığımızda usulca ayrılıp gitmek istiyorum. Mümkünse eşimle aynı günde ...